Analiz
Esed Rejimi Arazi Düzenlemesi adı altında Muhaliflerin Arazilerini Yağmalıyor
İnsan hakları gözlem kuruluşu SNHR’nin yeni çalışmasına göre, Esed rejimi zorla yerinden edilen Suriyelilerin topraklarına müzayede yoluyla el koyarak ciddi genişlikte bir alanın mülkiyetini ele geçirdi. Rapora göre, rejim bu yolla 440 bin dönüm tarım arazisine sahip oldu.[1] SNHR’ye göre Hama ve İdlib kırsallarında son 2 sene içerisinde çatışmalar sonucu rejimin kontrolüne geçen bölgelerde, güvenlik komitelerinin düzenlediği müzayedeler ile toprakların sahipleri değişti.  SNHR tarafından sahada gerçekleştirilen mülakatlarda, bölgede arazi sahibi olan bazı çiftçilerin kendilerine herhangi bir ödeme yapılmadan arazilerinin ellerinden alındığına dair beyanları yer alıyor. SNHR Başkanı Fadel Abdul Ghani’ye göre Esed rejimi Hama ve İdlib’de izlediği bu yeni siyaseti, başta Doğu Guta ve Deraya olmak üzere bombardıman ve kuşatmalar sonucu insansızlaştırdığı başka bölgelerde de izleyebilir. Ghani’ye göre, BMGK ve uluslararası toplumun tepkisizliği, rejimi bu siyaseti izlemeye devam hususunda cesaretlendiriyor. Rapora göre, Hama’ya bağlı 134 köy ve kasaba ile İdlib’e bağlı 88 yerleşim yerindeki araziler için şimdiye kadar 22 müzayede gerçekleşirken müzayedelere konu olan alanlar ekseriyetle buğday ve zeytin gibi ürünlerin de yetiştirildiği bereketli tarım arazileri. Arazi sahiplerinin büyük çoğunluğunun geçimini tarım arazilerinden sağlayan çiftçiler olduğu düşünüldüğünde, ekonomik krizin dayanılmaz bir hal aldığı ülkede, rejim bu toprak sahiplerini açlığa mahkum ediyor. SNHR’ye göre müzayedeler ile yaşanan süreç her ne kadar rejimin kimi kanunlarına dayandırılarak gerçekleştiriliyor olsa da aynı zamanda mevcut rejim hukuku ile de kimi yerlerde ters düşmekte. Rapora göre, Suriye Anayasası’nın 15. Maddesi ile Medeni Kanunu’nun 768 ve 770. Maddelerine göre, söz konusu müzayedeler hukuksuz uygulamalar konumunda. Ayrıca yine SNHR’ye göre uluslararası hukuk uygulamaları açısından da yasadışılık söz konusu. Beşar Esed imzalı çeşitli kanun hükmünde kararnameler bu müzayedelere zemin oluştururken müzayede için farklı gerekçler öne sürülmekte. 2012 tarihli 63 sayılı KHK ile rejimin “teröristlere” ait malları müsadere hakkı olduğu iddia edilmekte.[2] Esed rejiminin oldukça geniş bir terörist tanımlaması olduğu düşünüldüğünde müsadere süreci için hukuki dayanak bulmakta zorlanmayağı aşikar. Yine 2012 tarihli 66 sayılı KHK ise “zarar görmüş bölgelerin” yeniden düzenlemesini amaç olarak gösterilirken rejim kendi askeri müdahalesiyle yıktığı bölgelerde arazi düzenlemesi için bu KHK’yı kullanıyor. Bunların haricinde 2015 tarihli 19 sayılı KHK, 2016 tarihli 11 sayılı KHK, 2016 tarihli 12 sayılı KHK, 2018 tarihli 3 sayılı KHK Esed rejiminin ülke içine zorla yerinden edilmiş kişiler, mülteciler ve rejim tarafından alıkonulmuş kişileri hedef aldığı topraksızlaştırma politikasının diğer araçları olarak raporda kendine yer buldu. Uyguladığı Orta Çağ usulü kuşatmalar ve savaş suçlarıyla milyonlarca Suriyeli’nin ülke içi ve dışında mülteci konumuna düşmesine yol açan Esed rejimi, tarım arazileri ve gayrimenkullerin sahiplerini hedef alan siyasetiyle mültecilerin geri dönüş yollarını tamamen kapatıyor. Böylece kendi kontrolündeki nüfus ve toprakları yeniden dizayn etmeyi amaçlıyor. Şayet bu uygulamalar uluslararası baskılarla durdurulamazsa savaş sonrası dönemde zaten oldukça zahmetli ve maliyetli olacak olan yeniden inşa süreci iyice içinde çıkılmayacak bir sorunlar yumağı haline gelecektir. Ömer Behram Özdemir [1] https://sn4hr.org/blog/2021/02/14/55943/ , Erişim Tarihi: 15 Şubat 2021. [2] https://sn4hr.org/blog/2021/02/14/55943/ , Erişim Tarihi: 15 Şubat 2021.
Dera’da Rusya’nın Arabuluculuğuyla Anlaşma Sağlandı
Güney Suriye’de Dera’ya bağlı Tafas merkezli patlak veren gerginlik ve karşılıklı saldırılar Rusya’nın dolaylı müdahalesine yol açtı. 7 Şubat Pazar günü Dera’nın batı kırsalındaki Nahac kasabasında konuşlanmış 4.Zırhlı Tümen’e ait karakola kimliği belirsiz kişilerce roketli saldırı düzenlendi.[1] Nahac’ta gerçekleşen saldırıda 4.Zırhlı Tümeni’nden bir kişi yaralanırken olayın ardından tümene bağlı hafif silahlı unsurlar el-Salem bölgesine konuşlandı. Rejimin silahlı unsurlarını Dera bölgesinde hedef alan saldırılar sadece Pazar günkü karakol saldırısı ile sınırlı değildi. Aynı gün Dera’nın kuzey kırsalındaki Inkhil kasabasındaki rejim güçlerine motosikletle bombalı saldırı düzenlenirken bu saldırıda da iki rejim milisi yaralandı.[2] 3 Şubat’ta ise 4.Zırhlı Tümen’in Muzayrib’de bulunan karargahının yakınlarında patlayan bomba sonucu yine iki milis yaralanmıştı. Bölgede 4.Zırhlı Tümen ile eski muhalif unsurlar arasındaki yaşanan gerginlik  üzerine 6 Şubat’ta 4.Zırhlı Tümen Dera’nın batı kırsalındaki kontrol noktalarında görev yapan eski muhalif milislere bu görevlerinden el çektirdi. Ayrıca Enab Baladi’de aktarıldığına göre, 4.Zırhlı Tümen’e bağlı 200 milis de Muzayrib ve el Sa’ka Kampı’nda konuşlanmak için bölgeye intikal etti.[3] Aynı tümenden geçtiğimiz hafta bölgeye intikal eden ek kuvvetler ise başta üniversite binaları olmak üzere çeşitli tesislerde mevzilendi. İlk ek kuvvetlerin bölgeye intikalinin ardından Dera’nın batısı ile Muzayrib ve Yaduda arasındaki yolları keserek ulaşıma kapadılar. Rejimin hedefinde olan ve rejime teslim ya da kuzey Suriye’ye zorunlu göç edilmelerini talep edilen bazı eski muhalif unsurların varlığı, 4.Zırhlı Tümen eliyle rejimin Tafas kasabasına olası saldırısına gerekçe olarak gösterilmekteydi. Eski muhaliflere dair taleplerin haricinde rejim kasabadaki hükümet binalarının devredilmesi ve hafif silahların teslim edilmesini talep etmekteydi. Bölgedeki eski muhaliflerin silah bırakması sürecinde aktif rol oynayan ve Dera ve çevresinde İran nüfuzu ile de rekabet halinde olan Moskova, tüm gelişmelerin ardından gerginliğin Tafas’a yönelik topyekun müdahale olmadan çözülmesi için adım atarak taraflar arasında arabulucu oldu. Eski muhaliflerden oluşan merkezi komite ile rejimin bölgedeki temsilcileri, Rusya’nın garantörlüğünde şimdilik anlaştılar. Bu anlaşmaya göre, rejimin kendisine verilmesi veyahut kuzey Suriye’ye sürgün gitmesini talep ettiği bazı eski muhalif figürler bu iki talebe de uymayacak lakin Dera’nın batısından ayrılıp vilayet içindeki başka bölgelere yerleşecekler. Bu yerleşme süreci hem Rusya’nın hem de söz konusu şahısların bağlı oldukları aşiretlerce garanti altına alındı.[4] Yine anlaşmaya göre, 4.Zırhlı Tümen’e bağlı unsurlar Tafas güneyindeki çiftlikleri güvenlik amacıyla arayacak bu arama görevinde yerel unsurlar da olası provokasyonlara karşı arama ekibinin yanında bulunacak. Rejim ayrıca bölgede Zubi ve Kivan aşiretleri arasındaki çatışmalarda kullanılan hafif silahlar ile bölgedeki devlet kurumlarını devralacak. Buna karşılık ise bölgeye herhangi bir askeri harekat yapmayacak. Son tahlilde Rusya’nın böyle bir gerginlikte yine arabulucu olması ve en azından şimdilik de olsa gerginliği sona erdirmesi Rusya’nın Dera’daki etkisi için artı puan olarak gözükebilir. Yine de Rusya’nın arabulucu rolüne soyunmasının İran destekli 4.Zırhlı Tümen’in baskılarıyla gerçekleşmesi İran’ın başkente yaklaştıkça artan etkisini göstermesi açısından oldukça manidar. Ömer Behram Özdemir [1] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/02/second-attack-on-4th-armoured-division-posts-in-daraa/#ixzz6m3uo4Ij7 , Erişim Tarihi: 10 Şubat 2021. [2] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/02/second-attack-on-4th-armoured-division-posts-in-daraa/#ixzz6m3uo4Ij7 , Erişim Tarihi: 10 Şubat 2021. [3] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/02/second-attack-on-4th-armoured-division-posts-in-daraa/#ixzz6m3uo4Ij7 , Erişim Tarihi: 10 Şubat 2021. [4] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/02/daraa-new-agreement-stops-regimes-intended-offensive-against-the-area/ , Erişim Tarihi: 10 Şubat 2021.
PKK’nın Dağ Kadroları Suriye’de Kamufle Olmaya Çalışıyor
PKK’nın Suriye yapılanması SDG ve sözde özerk yönetiminin, daha önce örgütün Kandil’de yer alan üst yönetimde yer aldığı basına ve açık kaynaklara yansımıştı. Son dönemde, SDG ve PKK’nın Suriye’deki varlığı üzerine araştırma yazılarıyla gündeme gelen Hedwig Kuijpers’in “PJAK lideri Kobani Üniversitesinde tarih hocası oluyor” başlıklı çalışması, PKK kadrolarının Suriye içerisinde nasıl yuvalandığını bir kez daha gözler önüne serdi. Bir dönem PJAK, koordinasyon merkezi üyesi olan Amir Karimi’nin PKK içerisinde “Mezdek” kod adıyla anılan bir örgüt mensubu olduğunu belirten Kuijpers, Mezdek’in yaklaşık 5 yıldır Kobani’de bulunduğunu ve Kobani Üniversitesi’nin kuruluşunda yer aldığını belirtiyor. Karimi’nin soyadı olarak da Malek’i kullandığını ve Kürdistan Tarihi hocalığı yaptığını anlatılan çalışmada, Karimi’nin PJAK dönemindeki fotoğrafları ve Kobani Üniversitesindeki fotoğrafları da yer alıyor. Kuijpers çalışmasında, ABD-SDG/PKK arasındaki ilişkiyi ele alarak ABD’nin Sabri Ok’un Suriye’den çıkmasına yönelik istekte bulunduğunu ve Ok’un da bu nedenle ülkeden ayrıldığını belirtti. Bununla birlikte Mazlum Abdi’nin geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada, PKK kadrolarının bir takvim içerisinde Suriye’den ayrılacağı ifadelerini hatırlatarak Suriyeli olmayan PKK üyelerinin sosyal medya hesaplarının son süreçte ortadan kaybolduğunu ifade etti. Ancak bunun bir aldatmaca olduğunu ve PKK kadrolarının askeri aktivitenin de üzerinde faaliyet göstererek yaklaşık yedi yıldır bölgeyi yönettiğini belirtti. PJAK kadrolarının Suriye içerisinde faaliyet gösterdiğine üç farklı örnek daha gösteren Kuijpers, Naseh Yousefi ve Emir Ehmedi isimli PJAK üyelerini açık kaynaklarla PKK’ya bağlı Ronahi TV’nin Kamışlı ofisinde çalıştıklarını, Kaveh Saqzi’nin ise “Şehitler Komitesi”nde çalıştığını ortaya koydu. Hedwig Kuijpers aşağıdaki görsellerde de Yousefi, Ehmedi ve Saqzi’nin hem PJAK/PKK içerisindeki görüntülerini hem de Suriye’de aldıkları örgütsel görevleri deşifre etmiştir. SDG lideri Mazlum Abdi’den başlayarak birçok PKK’lının Suriyeli olsun ya da olmasın Suriye’de faaliyet gösterdiği açıkça bilinmektedir. Açık kaynaklara yansıyan birçok örnek bulunsa da medyaya yansımayan çok sayıda “şahitlik” örneği de bulunmaktadır. Mazlum Abdi, Salih Müslim, Polat Can, Redur Halil, Mustafa Bali, Filiz Aslan, Ayşe Hiso, İham Amed, Asya Abdullah, Şahoz Hasan, Aldar Halil, Nuri Mahmud gibi isimler bulunmaktadır. PKK’nın Irak’ta etkinlik gösterdiği alanların giderek TSK tarafından kısıtlanması, PJAK elemanlarının da Suriye’de görev almaya başlaması, örgütü bir nevi Suriye’de toplanmaya itmektedir. Bu nedenle çeşitli sahalarda görev yapan örgüt elemanları, özellikle de kıdemli sayılabilecek isimler, kendilerine Suriye’de bir örgüt işi edinerek dağ yaşamına son vermek istemektedir. Örgütün kıdemli kademesi başta olmak üzere Suriye’de sivil bir işte görev almak, birçok örgüt üyesinin isteği olarak karşımızı çıkmaktadır. Aynı zamanda örgüt üyeleri için bir rüyanın gerçekleşmesi olarak görülen “Rojava Devrimi”nin pratik tatbikinin ve işleyişi tüm örgüt için farklı bir deneyim sunmaktadır. Bu bakımdan da Suriye’de yönetim görevinde bulunmak ve toplum önünde “legal” görüntü içerisinde olmak oldukça kıymetli bir deneyim olarak görülmektedir. Kutluhan Görücü Kaynak: https://hedwigkuijpersjournalism.wordpress.com/2021/01/30/pjak-leader-becomes-kobani-history-teacher/
Kuzey Doğu Suriye’de Gerilim Artıyor: YPG, Rejimi Baskılıyor
Yeni Amerikan yönetiminin, Suriye politikasına dair henüz net bir çerçeve görülmediyse de YPG’nin daha çok destekleneceği bir döneme dönüş olası gibi görünüyor. Ufuktaki bu olasılıklar YPG başta olmak üzere bölgedeki aktörlerin yeni döneme hazırlık mahiyetinde manevralarına yol açıyor. YPG öncülüğündeki SDG unsurları ile rejim unsurları arasındaki doğu ve kuzey doğu Suriye’de son günlerde yaşanan gerginlik de bu yeni dönem öncesi hazırlıklar gibi gözüküyor. Gerginliklerin çatışma ve can kaybına yol açtığı Haseke’de rejim güçlerinin kontrolündeki bölgelerde yaşayan siviller, YPG öncülüğündeki SDG güçlerine tepkili. YPG’nin Haseke vilayet merkezinde, rejim kontrolündeki bölgeleri kuşatma altına alarak giriş çıkışları kısıtlaması ve bu uygulamanın gıda başta olmak üzere temel ihtiyaç malzemelerinin bu bölgelere girişini engellemesi protesto edildi. Protestoları güç kullanarak dağıtma yolunu seçen[1] YPG’nin bu tavrı kan dökülmesine yol açtı. YPG’ye bağlı Asayiş polis gücü noktasına yürüyen göstericilere YPG unsurlarının müdahalesi bölgedeki YPG unsurları ile rejim yanlısı USG unsurlarını karşı karşıya getirdi. YPG tarafından açılan ateş sonucu 1 USG unsuru ölürken yine rejim yanlılarından en az 3 kişi yaralandı.[2] Bu hadiseden henüz bir hafta önce Amude’de 3 rejim unsurunu gözaltına alan[3] YPG, yine aynı günlerde Kamışlı’da çıkan çatışmada 1 USG unsurunu öldürmüştü.[4] Müzakereler sonrasıYPG’nin kuşatmasının 2 Şubat gibi kaldırılmaya başlanacağı duyurulsa da 3 Şubat itibariyle rejim kaynakları halen söz konusu bölgelere temel ihtiyaç malzemesi girişinin engellendiğini iddia ediyor. YPG öncülüğündeki SDG’nin rejim ile arasındaki husumet sadece kuzey doğu’daki Amude-Kamışlı-Haseke hattında tehlikeli sinyaller vermiyor. Rejimin iddiasına göre YPG, Rakka’nın rejim kontrolündeki güney bölgelerine neredeyse iki haftadır elektrik verilmesini engelliyor.[5] YPG ile rejim arasındaki husumet iki aktörün karşı karşıya geldiği Deyr ez-Zor’da da rejim yanlısı/YPG karşıtı gösterilerin yapılmasına sebep oldu.[6] Bölgede rejim yanlıları, YPG’yi aynı zamanda adam kaçırmakla da suçluyor.[7] Taraflar arasındaki gerilim bölgedeki kaçakçılık ekonomisini de vurdu. YPG’nin Deyr ez-Zor’daki rejim kontrolündeki bölgelerle iş yapan kaçakçı unsurları engellediğine dair iddialar son dönemde çoğaldı.[8] Lakin tarafların söz konusu ticaretteki rollerini göz önünde tutarak bu iddiaların doğruluğuna temkinli yaklaşmak faydalı olacaktır. Zira YPG bölgelerinde ABD desteği ile çıkarılan petrolün, bölgede Esed rejimiyle de işbirliği yapan aracılarca satıldığı bilinmekte.[9] Bölgede petrol yatakları başta olmak üzere enerji ve lojistikte hayati kaynak ve yolları kontrol altında tutan YPG öncülüğündeki YPG’nin maddi olarak zor günler geçiren Esed rejimini bu yolla baskılayacağı ve Biden yönetimi döneminde vites arttıracağı beklenilebilir. Yine de eski tecrübelerin aksine maddi ve siyasi maliyetleri fazla, geniş çaplı bir çatışmadan sadece Esed rejimi değil YPG’nin de uzak durmak isteyeceği aşikar. Aksi takdirde Esed rejimini Ankara ile yakınlaştırma riski ortaya çıkacak ki bu riski YPG’nin şu aşamada tercih etmesi rasyonel olmayacaktır. Ömer Behram Özdemir [1] https://syrianobserver.com/EN/news/63384/sdf-disperses-protesters-over-demonstration-against-siege-of-hassakeh-city.html , Erişim Tarihi: 2 Şubat 2021. [2] https://nrttv.com/En/News.aspx?id=26158&MapID=1 , Erişim Tarihi: 2 Şubat 2021. [3] https://twitter.com/IdlibEn/status/1353034785191567361, Erişim Tarihi: 1 Şubat 2021.  [4] https://twitter.com/OGNreports/status/1353275103010807811 , ErişimTarihi: 1 Şubat 2021. [5] https://twitter.com/Karam__Shaar/status/1355914942948417542 , Erişim Tarihi: 2 Şubat 2021. [6] http://sana.sy/en/?p=220394 , Erişim Tarihi: 2 Şubat 2021. [7] https://twitter.com/SANAEnOfficial/status/1355826960430149632 , Erişim Tarihi: 2 Şubat 2021. [8] https://twitter.com/riskmap_/status/1355897766870831107 , Erişim Tarihi: 3 Şubat 2021 [9] American entrepreneurs wade into murky Syrian oil business , Financial Times, Ocak 2021.
Rejim Ordusu Maddi Sorunlar Sebebiyle Küçülüyor
Geride kalan yılda, Güney Suriye’de iç çatışmalar, eski muhaliflerle yaşanan gerginlikler, Badiye bölgesinde DEAŞ, İdlib ve çevresinde ise Türkiye destekli muhalefetle çatışmalarda 2000’den fazla kayıp veren rejim ordusu,[1] Beşar Esed’in 10 Ocak 2021 tarihli talimatıyla savaşa hazırlık ve mobilizasyon olarak 2012 öncesi seviyeye dönmeye hazırlanıyor.[2] Savaşa hazır olma durumu, ordu güçlerinin tüm bölümlerinde %66’dan %33 seviyesine çekilirken bu bölümlere bağlı askeri birliklerde de %80’den %50 seviyesine inilmesi planlanıyor. Daha önce kara ve deniz kuvvetlerinde “hazır olma” seviyesi %100’den %80’e indirilirken yine askeri hastanelerde de %80’lik savaşa hazır olma oranı sağlandı.[3] Rejim ordusuna yönelik bu talimatlarla Şam’ın neyi amaçladığına dair çeşitli yorumlar yapılıyor. Enab Baladi’ye konuşan eski asker ve askeri analist Ziad Hac Ubeyd’e göre, bu hamle askeri bir taktik ya da hile değil. Ubeyd rejimin ekonomik olarak çok zor zamanlardan geçtiğini, yeni savaşlar ve cepheler için ise şu şartlarda Rusya ve Hizbullah gibi uluslararası aktörlerin izninin belirleyici olduğunu dile getirdi.[4] Rejimin çöl bölgelerinde DEAŞ’a karşı yaşadığı sıkıntılara da değinen Ubeyd, bölgedeki DEAŞ karşıtı operasyonlarda İran’ın etkinliğinden bahsederken durumun rejimin kontrolünden çıktığını ve rejimin şimdiden yedek kuvvetleri ve USG unsurlarından %5’inin çöl bölgesinde savaşmayı kabul etmedikleri için terhis edildiklerini de sözlerine ekledi.[5] Bir başka uzman Aymen Abdel Nour da bu yeni talimatın ekonomik temelli olduğu görüşünde. Esed’in ordudaki aktif personel sayısını azaltarak maaş, yemek, silah ve mühimmat harcamalarında kısıtlama yapmayı amaçladığını dile getiren Nour, böylece rejimin aylık 40-45 milyon dolar civarında olan ödemelerde de tasarruf yoluna gideceğini belirtti.[6] Esed’in maddi sebeplerle girdiği tasarruf yolunda, aynı zamanda ordu güçlerinin harcanan paraya oranla işlevsiz yapısının da etkili olduğunu söylemek mümkün. 10 senelik iç savaşta yoğun kayıplar yaşayan ve işlevsel bir ordu olma vasfını kaybeden Suriye rejim ordusunun, bu kapasite kaybı sayılara da yansımış durumda. 2011’den önce 220 bini kara gücü olmak üzere 325 bin kişilik bir orduya sahip olan Suriye rejimi[7] geçen süre zarfında kayıplar ve firarlar sonucu bugün IISS rakamlarına göre 170 bin civarında.[8]  Rakamların gerçekten daha fazla olarak lanse edildiği dikkate alınmasa bile, Esed rejimi 10 sene öncesinin neredeyse yarı kapasitesinde ve yıpranmış bir orduya sahip. Rejim ordusunun bilhassa savaşın ilk iki yılında yaşadığı büyük kayıplar sonrası İran ve Rusya, rejimi ayakta tutmaya çalışırken, ordu unsurlarının tek başlarına yetersiz kaldıklarını görerek milis yapılanmalarının kapasitelerini büyütecek şekilde fonladılar. O dönemde fonlanan ve büyütülen milis güçler, Tahran ve Moskova’nın Suriye’deki ileri karakolları vazifesi görürken aynı zamanda iki ülke için de ek maliyetler anlamına geliyor. Mevcut ekonomik çöküş şartlarında ülkenin güvenlik harcamalarında Moskova ve Tahran’ın rekabetinden faydalanarak kendi harcamalarında kesintiye gitmeyi tercih eden rejimin şayet bu hamlesi bir “hile” değilse olası bir İdlib harekatının maddi yükünün her zamankinden daha fazla olacak şekilde Moskova’nın üzerinde olacağı ve bunun da harekatın gerçekleşmesi hususunda engel oluşturabileceği söylenebilir.   Ömer Behram Özdemir   [1] https://www.suriyegundemi.com/2020-yilinda-suriye-de-rejim-kayiplari [2] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/syrian-regime-lowers-army-readiness-to-pre-2012-levels/ , Erişim Tarihi: 25 Ocak 2021. [3] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/syrian-regime-lowers-army-readiness-to-pre-2012-levels/ , Erişim Tarihi: 25 Ocak 2021. [4] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/what-pressed-syrian-regime-into-scaling-down-combat-readiness/#ixzz6kY6jFN1j , Erişim Tarihi: 25 Ocak 2021. [5] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/what-pressed-syrian-regime-into-scaling-down-combat-readiness/#ixzz6kY6jFN1j , Erişim Tarihi: 25 Ocak 2021. [6] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/what-pressed-syrian-regime-into-scaling-down-combat-readiness/#ixzz6kY6jFN1j , Erişim Tarihi: 25 Ocak 2021. [7] https://russiancouncil.ru/en/analytics-and-comments/analytics/evolution-of-the-syrian-military-main-trends-and-challenges/ , Erişim Tarihi: 24 Ocak 2021. [8] http://tawazun.net/english/syria.php , Erişim Tarihi: 24 Ocak 2021.
Rejim saflarının yumuşak karnı: Dera
Dera, halk ayaklanmasındaki ilk gösterilerin yapıldığı şehir olması ve yıllarca muhalif gruplar tarafından kontrol edilmesi nedeniyle Suriye muhalefeti ile özdeşleşen bir eyalet olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak 2018’in Temmuz’unda Dera şehir merkezinin Rusya ile  muhalifler arasındaki anlaşmasıyla rejim kontrolüne girmesiyle, Dera da muhalefetin hakimiyetini yitirdiği şehirler arasında kendine yer buldu. Ancak Dera’da diğer kentlerden farklı olarak gerçekleştirilen bir uzlaşının olması, muhalif grupların hafif silahlarıyla de facto bir özerk yapı gibi hareket etmesi ve ayrıca rejim nüfuzunun siyaseten de en zayıf kaldığı kentlerden biri olması nedeniyle, rejim bölgede tam kontrol sağlayamadı. Dera’da bir Rus projesi olarak eski Özgür Suriye Ordusu mensuplarının toplandığı 5.  Kolordu ile direk rejime bağlı güçler arasında ilk dönemden beri bir sürtüşme ve çatışma ortamı mevcuttu. Bunun da ötesinde Dera ve çevresinde; rejim, uzlaşmacı muhalifleri, uzlaşma karşıtı yer altı muhalifler, uzlaşmacı muhalifleri ve rejimi son olarak uzlaşmacı muhalifler de rejimi hedef alarak bölgede kaosu büyütmeye devam ediyor. 2018’den bu yana süren bu çatışma ortamı, özellikle bölgede gerçekleştirilen suikastlar ile kendini gösterdi. Özellikle Halkın Direnişi Grubu gibi muhalif yeraltı yapıları, gerçekleştirdikleri saldırılarla dikkatleri üzerine toplamıştı. Son dönemde 4. Tümen’in Dera & Tafas bölgesine askeri takviye gerçekleştirerek bölgeyi ele geçirmek ve 5. Kolordu hakimiyetini sonlandırmak istemesinden kaynaklı olarak da çatışmaların yaşandığı aktarıldı. Yukarıdaki haritada da görüldüğü üzere Dera’nın birçok bölgesinde rejimin farklı kurumları ve unsurları hakim konumdadır. Ancak bazı bölgelerde de hala rejime muhalif ve Moskova’nın inisiyatifi ile uzlaşmacı olmuş gruplar bulunmaktadır. Bu grupların kontrolünde birçok bölgede olduğu gibi Tafas, Muzayrip ve Yaduda gibi bölgeler dikkat çekmektedir. Rejim kısa ve orta vadede egemenliğine bir tehdit unsuru olarak gördüğü bu yapıları ortadan kaldırmak ve bölgede tam hakimiyet sağlamak istemektedir. Bunun yanında bölgedeki gruplar üzerinde Rusya’nın var olan inisiyatifi ve bölge güvenliği ile İsrail’in yakından ilgisi konuyu daha da önemli kılmaktadır. Bunun yanında söz konusu eski muhalif örgütlerin geçmiş dönemde Ürdün, ABD ve Körfez ülkeleriyle olan ilişkileri de göz önüne alındığında istihbarat örgütlerinin cirit attığı bir bölge hüviyetini korumaya devam ettiği görülmektedir. Aralık 2018’in sonunda Nusra Cephesinin kurucularından El Kaide yanlısı Ebu Cüleybib’in Dera’da rejim tarafından öldürüldüğü de akılda tutulduğunda Dera’nın kozmopolit ve kaotik ortamı berrak bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu  nedenlerden ötürü rejim unsurlarından müteşekkil 4. Tümen’in 5. Kolordu ve eski muhalif örgütlenmelerle arasında ortaya çıkan son çatışmaların seyrini kestirmek oldukça güç olsa da geçmiş dönemde olduğu gibi Rusya’nın arabuluculuk gerçekleştirmesinin gerçekçi bir beklenti olduğunu ifade etmek gerekir. Bununla beraber Dera bölgesinde uzlaşı anlaşmalarına rağmen yaşanan sorunlar ve Esed rejimin uzlaşı anlaşmalarına sadık kalmayışı, Suriye’nin geneli için de önemli veriler sunmaktadır. Nitekim Suriye’de olası siyasal çözüm tartışmaları ve bunun gerçekleşmesi durumunda askeri yapıların yeniden düzenlenmesi için Rusya tarafından önerilen 5. Kolordu modelinin sorunlu olduğu ve çalışmadığı görülmektedir. Dera bölgesinde yaşanan çatışmalar ve rejim tarafındaki milis güçlerin resmi ordu gücü haline gelen eski ÖSO’culardan daha fazla korunaklıdır ve rejim tarafından benimsenmektedir. Suriye’de toplumsal barışın sağlanmasının birkaç göreceli makyaj unsuru ile olmasının mümkün olmadığını ve Suriye’deki sorunu çözmek için kapsamlı bir siyasal geçişe ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda Rusya tarafından savunulan anayasa değişikliği ve uzlaşı anlaşmalarıyla sorunların çözülebileceği varsayımının doğru olmadığı Dera örneğinde görülmektedir.   Kutluhan Görücü ve Ömer Özkizilcik
Rejim ile PKK’nın Uyuşturucu Birlikteliği: Captagon
Suriye’de savaşın uzamasıyla birlikte toplumsal kırılmalar, bozulmalar ve suça meyil giderek artıyor. Söz konusu durumun en önemli göstergelerinden biri de özellikle genç nesilde artan uyuşturucu kullanımıdır. Devlet otoritesinin ortadan kalkması, terör örgütlerinin ve yasadışı suç yapılanmalarının kendisine zemin yakalaması, uyuşturucu üretimi ve kullanımını  yaygınlaştırdı. Savaş nedeniyle toplum psikolojinin bozulması, işsizlik ve gelecek kaygıları özellikle Suriyeli gençleri uyuşturucuya iten etkenlerin başında yer almaktadır. Bunun yanında uyuşturucunun ucuz ve oldukça ulaşılabilir olması da yaygınlaşmanın en büyük faktörlerinden biridir. Uzun yıllardır uyuşturucu imalatı, sevkiyatı ve satışını yapan YPG/PKK, Avrupa Birliği’nin “narko terör” örgütleri listesinde yer almaktadır. Suriye sahasında artan YPG/PKK varlığı da aynı zamanda uyuşturucu üretiminde artışı beraberinde getirmiş, Avrupa’ya açılan uyuşturucunun önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu anlamda yalnızca PKK değil; Hizbullah başta olmak üzere İran destekli milisler de uyuşturucu üretiminin ve ticaretinin bir ayağını oluşturmaktadır. PKK/YPG, bölgede uyuşturucu ekimini arttırmasının yanında tüketimini de oldukça kolaylaştırmıştır. Uyuşturucu maddelere birçok yerde rahatlıkla ulaşılmaktadır. Normal sigara fiyatlarından dahi ucuza uyuşturucu satılmaktadır. Bölgede kullanılan esrarın yanında en bilineni ‘Captagon’ hapıdır. TSK da Afrin operasyonu süresince birçok bölgede milyonlarca captagon hapı ve üretim tesislerini ele geçirmiştir.[1] Captagon hapının tanesi Suriye içerisinde 600-700 Suriye Pounduna yani yaklaşık 1-2 Türk Lirasına satılmaktadır. PKK/YPG ile uyuşturucu imalatında özellikle de captagon hapı üretiminde ve sevkiyatında da rejim, etkili bir aktördür. Son dönemde Avrupa ve Ortadoğu’da çok sayıda Suriye kaynaklı sevkiyatlar ele geçirilmiştir. Özellikle Captagon hapı dikkat çekmektedir. Suriye’de uyuşturucu ağı ile ilgili medyaya yansıyan bilgiler giderek artmaktadır. 19 Ocak 2021’de Suriye Milli Ordusuna bağlı 3. Kolordu Hamran gayri resmi sınır kapısında, rejim bölgesinden gelen bir araçta 900 bin Captagon hapı ele geçirmiştir. Suriye içerisinde tanesi 1-2 TL olan bu hap, Avrupa’da daha da değerlenmektedir. Nitekim Türkiye içerisinde tanesinin 5 TL olduğu ifade edilmektedir. Kur farkı nedeniyle Avrupa’da, özellikle de Doğu Avrupa’dan sonra fiyatın giderek arttığı bilinmektedir. Bu yönüyle uyuşturucu üretimi, sevkiyatı ve ticareti çok katmanlı olarak ülke içerisindeki yasadışı ekonominin bir parçasını oluşturmaktadır. PKK için örgüt finansmanı olarak değerlendirilirken, rejim içerisinde milis grupların çıkarları ve gelir kaynağı olarak görülmektedir. Bu bakımdan devlet otoritesinin ortadan kaybolduğu, milis yapıların güvenlik sektörüne giderek hakim olduğu Suriye’de uyuşturucu tüketiminin de üretiminin de giderek artacağı rahatlıkla tahmin edilebilir. Bunun yanında uyuşturucu konusunda uluslararası piyasalarda önemli bir aktör olarak konumlanabilme potansiyeli de taşıdığı görülmektedir.   Kutluhan Görücü   [1] PYD/YPG’nin Afrin’de kurduğu uyuşturucu hap üretim tesisi kapandı, Sabah, 14 Şubat 2018, https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/02/14/pydypgnin-afrinde-kurdugu-uyusturucu-hap-uretim-tesisi-kapandi , İçişleri Bakanı Süleyman Soylu: Afrin Harekatı, uyuşturucuya darbe vuracaktır, Haberturk, 9 Mart 2018,  https://www.haberturk.com/icisleri-bakani-suleyman-soylu-afrin-harekati-uyusturucuya-darbe-vuracaktir-1869591
İsrail, İran Yanlısı Milislerin Merkezi Elbu Kemal’i Vurdu
Geçen yıl  Suriye’de 20’den fazla hava saldırısı düzenleyen İsrail Hava Kuvvetleri, 2021’e de hızlı bir giriş yaparak Deyr ez-Zor’daki İran yanlısı milis güçlerin kontrolündeki noktalara hava harekatı düzenledi. 13 Ocak’ta gerçekleştiği bildirilen saldırılarda saha kaynaklarına göre İran yanlısı milislerin pozisyonlarına ek olarak silah depoları da vuruldu.[1] Çok sayıda İran yanlısı milisin saldırılar sonucu hayatlarını kaybettikleri çeşitli kaynaklarca teyit edilse de saldırıların ölü ve yaralı bilançosuna dair henüz net bir bilgiye ulaşılamadı. Lakin Enab Baladi’nin al-Ilam al-Mukawem kanalını kaynak gösterdiği iddiaya göre, 5 milis yaşamını yitirdi.[2] Yine Enab Baladi’nin bu kez Media al Mashrek ve bölgeyi takip eden yerel kaynaklara dayandırdığı bilgiye göre, saldırılarda İmam Ali Askeri Üssü, Hizam, el-Kaim sınır bölgesinin çevresi, el Sina’a, el-Duveyr, Mayadin, Sarda Dağı, Muhasan, el Kuriya ve Elbu Kemal bölgeleri yoğun şekilde vuruldu.[3] Rejim kaynakları da saldırıyı doğrularken failin İsrail olduğunu vurguladı. Suriye rejimi savunma kaynaklarının SANA’da yayınlanan demeçlerine göre, 13 Ocak saat 01.10’da İsrail güçleri tarafından Deyr ez-Zor ve Elbu Kemal bölgeleri hava saldırılarıyla vuruldu.[4] Böylece İsrail son üç haftada dördüncü kez bölgeye saldırı gerçekleştirmiş oldu. Yerel kaynakların iddiasına göre, saldırılardan bir kaç gün evvel Elbu Kemal ve çevresinde bulunan ve içlerinde komutanların da yer aldığı Rus kuvvetleri yerlerinden ayrılarak şehir içerisinde yeni belirlenen bölgelere intikal etti. Kaynaklara göre, Rusya’yı bu hamleye zorlayan Tahran ile bölgede yaşanan çekişme. İran yanlısı milislerin olası saldırılarından çekinen Rus güçleri, bu milis güçlerin konuşlandığı alanlara oldukça yakın ve koruması zayıf olan karargahlardan çekilme ihtiyacı hissetti. Yerel kaynakların Tahran çekincesine bağladığı bu çekilmeyi, Tel Aviv ile koordineli bir hamle olarak da düşünmek mümkün. Zira Suriye’deki saldırılarında bölgede öncelikli tehdit olarak gördüğü İran destekli unsurları hedef alan İsrail, koordinasyon eksikliği sebebiyle Rus güçlerinin yaşayabileceği kayıpları arzu etmeyecektir. Öte yandan, Moskova’nın Tahran ile giriştiği Suriye içi rekabetten de faydalanmak, İsrailli karar alıcılar için önemli bir avantaj olacaktır. İran yanlısı milislerin, Suriye içerisindeki önemli merkezlerinden olan Elbu Kemal bölgesinde sayıları net olarak bilinmemekle beraber Liva Fatımiyyun, Harekat Nuceba, Liva Zeynebiyyun, Kuvat 313 gibi milis güçler ve İran Devrim Muhafızları unsurları konuşlanmaktadır.[5] İran ve İran yanlısı güçlerin etkin olduğu Bağdat-Şam hattında Suriye çöl bölgesinin Irak ile kesiştiği yer olan Elbu Kemal, askeri ve lojistik olarak İran’ın etkinlik hattının en önemli geçidi konumundadır. Tahran’dan başlayarak Bağdat, Ramadi, Anbar kırsalı, Elbu Kemal&el Kaim’den geçerek Mayadin, Deyr ez-Zor ve Tedmür üzerinden Şam’a ulaşan bu ikmal hattı İran’ın Irak ve Suriye’deki çöl bölgelerini aşarak Lübnan’a geçtiği ve Bağdat-Şam-Beyrut olmak üzere üç başkentteki etkinliğinin tahkimi için hayati bir koridor anlamına gelmektedir.  Bu bölgedeki yoğun varlığı ile koridorunu güvenli hale getirmek isteyen İran’ın bu güçleri Suriye rejiminin sahip olduğu yetersiz hava savunma kapasitesi sebebiyle aynı zamanda İsrail için sürek açık bir hedef konumundadır. Moskova ile Tahran arasında Dera’dan Deyr ez-Zor’a kadarki hatta yaşanan rekabet de göz önüne alınırsa bu bölgenin belli aralıklarla yinelenen İsrail saldırılarına hedef olması oldukça muhtemeldir.   Ömer Behram Özdemir   [1] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/most-violent-airstrikes-so-far-unidentified-aircraft-target-iran-military-sites-in-deir-ez-zor/ , Erişim Tarihi: 14 Ocak 2021. [2] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/most-violent-airstrikes-so-far-unidentified-aircraft-target-iran-military-sites-in-deir-ez-zor/ , Erişim Tarihi: 14 Ocak 2021. [3] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/most-violent-airstrikes-so-far-unidentified-aircraft-target-iran-military-sites-in-deir-ez-zor/ , Erişim Tarihi: 14 Ocak 2021. [4] http://www.sana.sy/tr/?p=226253 , Erişim Tarihi: 15 Ocak 2021. [5] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/01/most-violent-airstrikes-so-far-unidentified-aircraft-target-iran-military-sites-in-deir-ez-zor/ , Erişim Tarihi: 14 Ocak 2021.
Deyr ez-Zor Kırsalında Yine DEAŞ Pususu
DEAŞ’ın Suriye’nin çöl bölgelerinde rejim unsurlarına aylardır süregelen saldırılarının bir yenisi 2020’nin son günlerinde gerçekleşti. Deyr ez-Zor ile Tedmür arasındaki yolda rejim güçlerini taşıyan otobüslere yapılan saldırıda en az 37 rejim unsurunun öldüğü rapor edildi.[1] Gözlem kuruluşu SOHR’un iddiasına göre, Şula köyü yakınlarında gerçekleştirilen saldırıda DEAŞ unsurları sahte bir kontrol noktası kurarak rejim askerlerini taşıyan üç otobüsü durdurdu. Otobüslere ateş açılmadan önce de yola yerleştirilmiş bombalar patlatıldı.[2] SOHR’a göre iki otobüs saldırıdan kaçabilmeyi başarırken bir otobüs ve içerisindeki askerler rejimin kayıplar hanesine yazıldı. Rejimin resmi kaynakları ise Kebacib bölgesinde gerçekleşen saldırıda 25 can kaybı olduğunu ve ölenlerin sivil olduklarını öne sürdü.[3][4] Sosyal medyaya yansıyan görüntülerde ise saldırıda yaşamını kaybedenlerin rejim askeri unsurları oldukları görülüyor. Kayıpların ekseriyetinin rejimin bölgedeki önemli bir kolu olan 4. Zırhlı Tümen’e bağlı çoğunlukla Nusayri ve Hıristiyan askerler oldukları raporlandı[5]. 2018’den bu yana gerçekleşen en kanlı DEAŞ saldırısı olarak kayıtlara geçen bu eylem aslında yöntem ve mevki olarak pek sürpriz olarak sayılmaması gerek. Gregory Waters, aynı bölgede yakın tarihlerde rejim askerlerini taşıyan konvoyları hedef alan birkaç saldırının daha gerçekleştiğini rapor ederken, saldırının bölgeye Suriye Ordusu, Cumhuriyet Muhafızları ve Ulusal Savunma Güçleri komutanlarının ziyaretinin hemen akabinde olmasına dikkat çekti.[6] Son dönemde, İran destekli rejim yanlısı unsurlarca gerçekleştirildiği ileri sürülen infazların yerel aşiret mensupları arasında öfkeye sebep olduğu iddiası, bu eylemde bölge sakinleri ile DEAŞ arasında bir istihbarat paylaşımı olma ihtimalini de  güçlendiriyor.[7] Tore Hamming’in verilerine göre, 2020 içerisinde Suriye’de 579 DEAŞ saldırısında 1195 ölü/yaralı bilançosu çıktı. Bu da saldırı başına 2,05 ölü/yaralı manasına gelmekte.[8] DEAŞ saldırılarının benzer bölgelerde tekrarlanrak gerçekleşmesi verisi, bölgenin savunulmayı zorlaştıracak coğrafi koşullarının haricinde rejim adına ciddi bir istihbarat sıkıntısı anlamına geliyor. DEAŞ adına ise bölgede sağlam bir yapılanmanın işareti olabilir. Rejimin bu zafiyetin üstesinden gelmeye yönelik çabaları olacaksa da rejim unsurlarının çok parçalı ve disiplinden uzak yapıları, DEAŞ saldırılarının aynı etkide devam edeceği ihtimalini güçlendiriyor. Ömer Behram Özdemir    [1] https://www.theguardian.com/world/2020/dec/31/syria-dozens-killed-in-isis-bus-attack , Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021. [2] https://www.theguardian.com/world/2020/dec/31/syria-dozens-killed-in-isis-bus-attack , Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021. [3] https://sana.sy/en/?p=215654 , Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021. [4] Şula ve Kebacib birbirine oldukça yakın bölgeler olması hasebiyle saldırının konumuna dair iddialar farklılık göstermekte. [5] https://twitter.com/QalaatAlMudiq/status/1344592752647008257 , Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021. [6] https://twitter.com/GregoryPWaters/status/1344361914089009153 , Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021. [7] https://www.aljazeera.com/news/2020/12/31/syrian-state-media-says-25-killed-in-bus-ambush-in-deir-ezzor , Erişim Tarihi: 1 Ocak 2021. [8] Tore Hamming, The Islamic State 2020: The Year in Review, Jihadica, 31 Aralık 2020.
Suriye’nin Yeni Mahluf’u Abdi Ailesi mi? Ömer Behram Özdemir   Kutluhan Görücü  
İç savaşla kaosa sürüklenen ülkede alternatif bir idare olarak ön plana çıkarmaya çalışan YPG güdümündeki sözde özerk yönetim bölgesi, daha önce çocukların zorla silahaltına alınıp kendi saflarında militan olarak kullanılmasıyla gündeme gelmişti. Bu sefer de sözde özek bölge YPG’nin bilhassa ABD tarafından parlatılan ismi Mazlum Abdi’nin merkezinde olduğu, adam kayırma ve nepotizm iddialarıyla gündemde. Araştırmacı Hedwig Kujipers’in ortaya çıkardığı ve Suriye Gündemi’nin saha ve açık kaynaklarla büyük bölümünü doğruladığı iddialara göre, YPG/SDG kontrolündeki sözde özerk yönetim bölgesinde Mazlum Abdi’nin ailesinden çok sayıda kişinin önemli mevkilerde olduğu ortaya çıktı. Kujipers’in bu iddiaları yayınlamasıyla, bir çok YPG yanlısı hesap iddialarda ismi geçenlerin Abdi ailesinden olmadığı ve isim benzerliğinden kaynaklı bir yanılma olduğunu ileri sürdü. Ancak, Abdi’nin çekirdek ailesine yönelik iddiaların çoğunu doğrulatmayı başaran Suriye Gündemi, Abdi ailesine dair iddiaları açık kaynaklar üzerinden ispatladı. Abdi ailesini yakından tanıyan Suriyeli bir Kürt, iddiaları Suriye Gündemi’ne teyit etti. Ayrıca, Twitter’da bir PKK sempatizanı paylaşımında, Mazlum Abdi’nin aile üyelerinin Ayn el Arab şehrinin yönetiminde olduğunu açıkça ifade etmektedir. “Ali Fırat” isimli Twitter hesabı, PKK ile kendisini ilişkilendirmekte ve sosyal medya paylaşımlarında PKK’yı kast ederken ‘hareketimiz’ ifadesini kullanmakta hatta kurucu lideri Abdullah Öcalan’ı ise ‘Önder’ olarak tanımlamaktadır. Suriye Gündemi’nin saha kaynaklarıyla doğruladığı bilgileri ve ortaya atılan iddiaları desteklemesi bakımından örgütün iç dinamiklerini iyi bilen kişilerden bu ifadelerin gelmesi önemlidir. Abdi Ailesi Mazlum Abdi’nin çekirdek ailesine yönelik iddiaların çoğunu doğrulatan Suriye Gündemi, Abdi’nin kardeşlerine dair bilgilere ulaştı. Mustafa, Kurdu, Mazlum, Dara, Fawzo ve Rewşen Abdi kardeşler başta Ayn el Arab (Kobani) olmak üzere SDG yönetimindeki etkinliklerini artırmaya devam ediyor. Ayrıca Suriyeli Kürt saha kaynağının ifadesine göre, Abdi’nin Ferhad isminde Ukrayna’da yaşayan bir kardeşi daha bulunmaktadır. Fakat açık kaynaklardan kendisine dair bir bilgi bulunamamıştır. Ferhad adıyla Ukrayna'da yaşadığı ifade edilen aile üyesinin Ferhat Abdi Şahin, Şahin Cilo olarak da bilinen Mazlum Abdi'nin olabileceği de ihtimaller arasında fakat bu konuda somut bir şey söylemek mümkün değildir. Mazlum Abdi’nin kardeşi Dara Abdi’nin Facebook sayfasında aile üyelerinin büyük çoğunluğunun fotoğrafları yer almaktadır. Nevruz kutlamasında ailenin önemli kısmının bir arada bulunduğu (Anne, baba, ağabey, abla ve enişte) bir fotoğrafta Dara Abdi, ablası olan Fawzo Abdi’yi etiketlemeyi de ihmal etmemiştir. [1] Dara Abdi ve Kurdu Abdi’nin bir arada yer aldığı fotoğrafı ise Kurdu Abdi, Facebook sayfasında paylaşıyor. [2] Kurdu Abdi’nin Facebook sayfasında yine ağabeyi Mustafa Abdi’nin fotoğrafları da yer alıyor. [3] Mazlum Abdi’nin kız kardeşi Rewşen Abdi profil fotoğrafına Mazlum Abdi’yi koyduğu gibi Mazlum’un birçok görüntüsünü de Facebook sayfasında paylaşıyor. Bunun yanında kız kardeşi Fawzo Abdi ile de görüntü vermeyi ihmal etmiyor. [4] Güvenlik nedenleriyle saha kaynağının ismi verilemese de Abdi ailesinden bir kişi ile yakın ilişkiye sahip olduğunu belirtmek mümkündür. Bu saha kaynağı aileden yalnızca Mazlum Abdi’nin PKK’ya katıldığını ifade etse de aile üyelerinin PKK destekçisi olduğunu ifade etmiştir. Nitekim aile üyelerinin Facebook paylaşımları da dikkati çekicidir. Bu noktada Abdi’nin en büyük kardeşi olduğu değerlendirilen Mustafa Abdi’nin bir Facebook paylaşımında İspanya’da uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle hapishanede yattığı bilinen ve geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Enver Alluş için taziye paylaşımında bulunması ailenin PKK’nın kurucu ve özellikle de Suriye kadrosuna olan yakınlığını ortaya koymaktadır. Nitekim Enver Alluş, PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’ı Suriye’deki evinde ağırlayan, Salih Müslim’in yakın arkadaşı bir isim. Aynı zamanda PKK’nın Avrupa’daki uyuşturucu ağlarında da etkin bir karakter. [5] Adam Kayırma ve Nepotizm Kujipers’in sözde özerk yönetim çalışanları ve açık kaynakları kullanarak hazırladığı dosyaya göre[6] Abdi’nin erkek kardeşi Dara Abdi ağabeyinin sayesinde Ayn el-Arab’ın güneyinde konuşlanan Amerikan askeri güçlerine başta gıda temini başta olmak üzere çeşitli hizmetler sağlamak karşılığında yüklü sözleşmeler elde etti. Avukat olan Dara Abdi, aynı zamanda Ayn el-Arab’da içlerinde esnaf ve kobileri ilgilendiren konsey de olmak üzere sözde özerk yönetimin çeşitli yerel konseylerinde de aktif olarak yer almaktadır. Bunun yanında Ayn el Arab’taki Avukatlar Birliği de etkin olduğu kurumlar arasında yer alıyor. Bu konseyler sözde özerk yönetimin Ayn el-Arab idaresindeki kolları olarak faaliyet göstermektedirler. Mazlum Abdi’nin diğer erkek kardeşi Kurdu Abdi’nin ise Ayn el-Arab askeri hastanesinden sorumlu olduğu ise iddialar arasındadır. Kurdu Abdi’nin ortopedi doktoru olduğu biliniyor. En büyük erkek kardeş olan Mustafa Abdi’nin ve baba Halil Abdi’nin de doktor olduğu bilinen ailede, yeğenler arasında da tıp okumak popüler. Aile erkeklerinin ihtisas alanlarından biri olarak doktorluk ön plana çıkıyor. Abdi’nin kız kardeşlerinden Fawzo Abdi’nin ise sözde özerk yönetimin Kobane Halk Meclisi’nin eş başkanı veya üyesi olarak 2014’te Türkiye’ye dış ziyarette bulunmuş bir YPG yanlısı siyasi unsur olduğu dosyada ortaya konulmakta.[7] Fawzo Abdi şu an ise Fırat Bölgesi Yasama Konseyi eş başkanı olarak görev yapmaktadır. Daha açık bir ifadeyle YPG’nin bölgedeki yönetimini pratiğe döken yasama sürecinde, Fawzo Abdi doğrudan görev almaktadır. Halihazırda Abdi’nin kız kardeşleri ile alakalı iddialardaki tek isim Fawzo Abdi değil. Kujipers’in açık kaynaklı teyidine göre, Abdi’nin bir diğer kız kardeşi Rewşen Abdi ise Ayn el-Arab belediye başkanı olarak görev yapıyor. Abdi ailesinin bölgedeki YPG destekli kurumlardaki varlıkları ise sadece çekirdek aile ile sınırlı değil. Kujipers’e göre, kuzen Abdiler de bölgede pek çok mevkii kapatmış. Mazlum Abdi’nin mühendis kuzeni ve aynı zamanda da eniştesi olan Halil Abdi YPG kontrolündeki bölgelerin İmar ve İskan İşleri’nin başında görev yapmaktadır. Bir diğer kuzen Aziz Abdi ise Ayn el-Arab’daki ekmek fırınları ve ekmek dağıtım sisteminden sorumlu kişidir. Halisa Abdi’nin şehrin Su İşleri’nden sorumlu olduğu, Mustafa Abdi’nin ise Ayn el-Arab İdare Meclisi’nde başkanlık görevinde bulunduğu iddia edilmektedir. Suriye’de Esed rejimine alternatif demokratik’ bir yönetim olarak kendini lanse eden sözde Özerk Yönetim, SDG ve siyasi kuruluşu SDK için Mazlum Abdi ailesinin varlığı birçok gerçekliğe ışık tutmaktadır. Bu arada akılda tutulmalıdır ki SDG bölgelerinde otorite ve güç, merkezi özerk yönetimden ziyade yerel kuruluşlara aittir. Nitekim Özerk Yönetim makamları ve mevcudiyeti formalitenin ötesine geçmiş değildir. Bu bakımdan Abdi ailesinin yetkileri elinde bulundurduğu makamlar bu zaviyeden de değerlendirilmelidir.   [1] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=793626647689842&set=pb.100011275412100.-2207520000..&type=3 [2] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=773159809857942&set=pb.100014917891454.-2207520000..&type=3 [3] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=765509027289687&set=pb.100014917891454.-2207520000..&type=3 [4] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1925233937709566&set=pb.100006689340416.-2207520000..&type=3 [5] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=3593034284123480&set=pb.100002508311486.-2207520000..&type=3 [6] https://hedwigkuijpersjournalism.wordpress.com/2020/12/19/corruption-in-kobani-the-abdi-dynasty/ , Erişim Tarihi: 20 Aralık 2020. [7] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/rojavadan-ilk-resmi-ziyeret-51123 , Erişim Tarihi: 20 Aralık 2020.