Analiz
İran Deyrezzor’da Gayrimenkul Üzerinden Hakimiyet Genişletiyor
İran destekli milisler Deyrezzor’daki etki alanlarını her geçen gün arttırırken bu milislerin varlığının Deyrezzor sosyolojisinde kalıcı etkilerinin olabileceğine dair korkular artmaktadır. Deyrezzor merkezli haber sitesi Deirezzor24 bu konuyla alakalı yayınladığı “Demographic change in Deir Ezzor” başlıklı çalışmada milislerin bölge demografisine etkilerini inceledi.[1] Çalışmaya göre İran’ın Deyrezzor’daki nüfuz genişletme çalışmaları demografik ve ideolojik dönüşümü kapsayan uzun vadeli bir plana dayanmakta. Şam, Halep, Deyrezzor ve Lazkiye bölgelerinde hem yardım kuruluşları vasıtasıyla hem de Şii inanç merkezleriyle Şiiliği bölgede daha kabul edilebilir bir imaja büründürmeye çalışan İran’ın bu eforları bazı örneklerde Sünnilik ve Nusayrilikten Şiiliğe geçiş gibi sonuçlar vermekte. Deirezzor24’ün yayınlanan çalışmadaki iddiasına göre İran destekli unsurlar Deyrezzor’daki değişim faaliyetlerinde gayrimenkul alımı üzerinden alan hakimiyeti yönünde çalışmaktadır. ABD ve İsrail hava saldırılarına hedef olan, karada ise YPG ve dönem dönem Daeş saldırılarına hedef olan Deyrezzor’daki İran destekli milis unsurları bu bölgede sayıları 13ü bulan askeri üsler aracılığıyla mevzilenirken şehir içinde gerçekleşebilecek yeni mevzilenmeler bu unsurların bölgedeki etkisini ve saldırılardan krounma kapasitelerini arttırabilir. Bilhassa Mayadin, Elbukemal ve Deyrezzor şehir merkezinde gayrimenkul alım işlemlerinde yoğunlaşan İran unsurları bu bölgelerde yerel aracılar vasıtasıyla konutları piyasa fiyatının altında alarak muhtelif milis unsurlar arasında dağıtmaktalar. Evlerine çatışma sebepli dönemeyen pek çok Deyrezzorlunun bu sıkıntılı durumundan istifade eden İran unsurları böylece şehirdeki mevcudiyetlerini de yasal zemine oturtmaktalar. Çalışmada başvurulan yerel kaynaklara göre son 1 ayda sadece Mayadin ve Elbukemal’de İran destekli milislerin satın aldığı konut sayısı 73. Bu konutlar halihazırda Avrupa veyahut diğer Arap ülkelerinde yaşayan Deyrezzorlulardan satın alınarak milislerin kontrolü altına girdi. Piyasa fiyatlarının 3-4 kat altında fiyatlara bölgede adeta vurgun yapan İran unsurları bu süreçte 201-8-2020 arasında Deyrezzor Valisi olan Abdülmecid el-Kevakibi başta olmak üzere bürokraside etkin yerel figürler ile yoğun işbirlği içinde bulunurken aynı zamanda milislerini şimdiden satın alınan konutlara yerleştirerek hızlı bir değişim sürecini de tetiklemektedir. Rapora göre bazı ufak mahalleler şimdiden Irak, Pakistan ve Afganistan’dan gelen milislerin çoğunluğu oluşturduğu bir demografiye dönüşürken Humeyni ve Kasım Süleymani’nin isimleri de sokak isimleri arasında yer almaya başladı. Hüseyniyeler, STKlar ve kültür merkezleri üzerinden İran mezhep makyajlı bir şekilde her geçen gün bölgedeki nüfuzunu arttırıyor. Deyrezzor konumu itibariyle hem Irak-Suriye geçişinde hem de petrol bölgelerinin çevresinde hayati bir öneme sahip. 1980li yıllardan bu yana Deyrezzor’da Şiileştirme çabalarıyla bilinen İran 2021 itibariyle ilk kez arzu ettiği değişime izin verecek bir boşluk buldu. Bu boşluğu hem askeri hem fikri olarak dolduran İran’ın politikaları başka aktörlerce engellenmezse orta vadede Deyrezzor’un yeni bir çatışma merkezi olarak literatüre geçmesine yol açabilir.Ömer Behram Özdemir [1] https://deirezzor24.net/en/demographic-change-in-deir-ezzor/ , Erişim Tarihi:  23 Eylül 2021.
Şam ve Tahran’ın Dera-Deyr ez-Zor Hattında Dizayn Çalışmaları
Dera el-Beled’de Şam-Tahran cephesinin saldırı ve kuşatma siyaseti aynı zamanda Deralıların mülklerine ek koyma hamleleriyle desteklenmekte. Enabbaladi’nin haberine göre rejim güçleri tarafından el konulan ve Deralılara ait olan konutların sayısı 50’ye ulaştı.[1] Habere göre rejimin şimdiye kadar yaşanan süreçte el koyduğu konutlar bölgede yaşayan siviller tarafından 2011 sonrası dönemde Dera’daki çatışma ortamından uzak kalabilmek için tarım arazileri üzerine inşa edildi. 2018’de Rusya arabulucuğu ile rejim ve Dera Merkez Komitesi arasında uzlaşma sağlanmasından sonraki süreçte ise bölge halkı bu konutlara daimi olarak yerleşti. Dera el-Beled’in güneydoğusundaki el-Şiyah, el-Nahla ve el-Haşabi’de bulunan bu konutlar rejimin bölgedeki askeri hareketliliğinin artoışına müteakip sakinleri tarafından boşaltılmıştı. Halihazırda rejim askeri unsurlarının konuşlandığı bu konutların asıl sahipleri ise konutların geleceğine dair endişe duymaktalar. Rejim silahlı unsurlarının geçmişi göz önünde bulundurulduğunda el konulan evlerin “yağmalanması” ve yeniden ikamet edilememesi için “yakma” veyahut “yıkım” ile kullanılamaz hale getirilmeleri başlıca endişeler arasında bulunmakta. Ağustos ayında Dera’daki Tarık el-Sad mahallesinden çekilen 4.Zırhlı Tümen’e bağlı birliklerin bölgedeki sivillere ait konutları çekilme esnasında kundaklamaları bölgede yaşanan en taze olay olarak hafızalarda yer almaktadır.[2] 4.Zırhlı Tümen’in kendisi gibi İran destekli müttefiki Hizbullah da 2019’da bölgede kimi köylerden çekilirken sivillere ait evleri patlayıcılar kullanarak yıkmış ve söz konusu evlere sivillerin geri dönüş yolunu kapamıştı. Dera el-Beled’de böyle bir senaryonun yaşanması çatışma esnasında bölgeyi tahliye etmek durumunda kalan binlerce Deralı sivilin de geri dönecek evler bulamaması manasına gelecektir. Şam-Tahran cephesi çatışma bölgelerinde kendileri için orta vadede sorun teşkil edeceklerini düşündükleri beldelerde evlere el koyma ve kullanılamaz hale getirmeyi çözüm yolu olarak kullanırken bunun yanında yasal zemine oturtulmuş hamlelerle de yerleşim yerleri üzerinde mühendislik peşindeler. Dera’da şu an yaşanan tecrübenin haricinde Deyr ez-Zor’da da bölge sivillerine ait arazi ve gayrimenkuller rejim eliyle el değiştirmekte. Yerlerinden edilmiş Suriyelilerin arazi ve evlerine el koyma amacıyla yürürlüğe giren 10 Sayılı Kanun çerçevesinde bölgede faaliyet gösteren ve İran tarafından desteklenen Şii Vakfı Deyr ez-Zor batısında 14 hektar büyüklüğünde tarım arazilerini satın aldı.[3] Deyr ez-Zor’daki Şii türbelerinin “hac turizmi” merkezi haline gelmesi amacıyla bu arazilerin satın alındığı, buralara “İran ve Iraklı hacıların” hizmet alacağı tesislerin yapılacağı ve tüm bu inşaat operasyonunun İran Devrim Muhafızlarınca koordine edileceği iddialar arasındadır. Suriye iç savaşındaki “İranlı hacılar” tecrübelerinden yola çıkarak bu bölgelerin turizmden ziyade Suriye-Irak sınırında faal olan İran destekli mezhepçi milisler için bir istasyon olması da ciddi olasılıklar arasında bulunmaktadır. Ayn Ali türbesi ve etrafında  yerlerinden edilen Suriyelilerin mülkleri üzerine yapılacak böylesi bir hamle de Dera’da yapılan zorla el koymalar gibi Şam-Tahran cephesinin tehdit olarak etiketledikleri kitleleri cezalandırma yöntemi olarak kayıtlara düşecektir. Ömer Behram Özdemir [1] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/09/syrian-regime-forces-appropriate-civilian-property-during-current-military-escalation-in-daraa/ , Erişim Tarihi: 8 Eylül 2021. [2] https://english.enabbaladi.net/archives/2021/09/syrian-regime-forces-appropriate-civilian-property-during-current-military-escalation-in-daraa/ , Erişim Tarihi: 8 Eylül 2021. [3] https://www.syacd.org/demographic-change-in-eastern-syria-carries-an-ominous-warning-for-the-future-of-the-country/ , Erişim Tarihi: 7 Eylül 2021.
Dera Bölgesinde Yaşananlar
Daha öncesinde Esed Rejimi ve destekçisi olan Rusya, 25 Haziran tarihinde Dera’nın şehir merkezinde yer alan Dera el-Beled Mahallesinde bulunan askeri muhaliflerden ve yaşayan halktan evlerinin aranmasına izin vermeleri ve ellerindeki bütün hafif silahların teslim edilmesine yönelik çağrıda bulundu. Dera’daki bölge halkının ileri gelenleri ve Uzlaşı Merkezi (Deralı Merkezi Komite), Temmuz 2018’de Rusya arabuluculuğunda yapılan Esed rejimi ile sadece ağır silahların teslim edilmesine yönelik uzlaşıya aykırı olduğu gerekçesiyle bu çağrıyı reddetti.  Bu duruma cevaben Esed rejimi Dera el-Beled’de yaşayan yaklaşık 40 bin sivile sıkı bir abluka uygulamaya başladı ve bölgeye giriş çıkışları durdurarak gıda malzemeleri, yakıt, ilaç gibi temel insani ihtiyaç malzemelerinin girişini yasakladı.[1] Yaşanan çatışmalar sonrasında, Dera’daki Uzlaşı Merkezi temsilcileri ile Esed rejim heyeti, şehir merkezindeki Dera el-Beled Mahallesinde yaşayan halktan ve orda bulunan eski askeri muhaliflerden ellerindeki hafif silahların tamamını teslim etmeleri, evlerinin aranmasına izin vermeleri ve ablukanın kaldırılması konularında anlaşmaya vardı. Ancak rejim güçlerinin Savunma Bakanı Ali Ayoub varılan anlaşmaya aykırı olarak Dera el-Beled Mahallesinde kontrol noktaları kurup askeri unsurlarının sayısını arttırmak istedi. Bu durumun üzerine mahallede bulunan eski muhalifler rejim unsurlarına ateş açtı ve rejim unsurları mahalleden çekilmek zorunda kaldı.[2] Mahalledeki hâkimiyetini güçlendirmek isteyen Esed rejimi unsurları ve İranlı milislere ait 4.Tümen üyeleri, Cumhuriyet muhafızları, Ebu el-Fadl el-Abbas milisleri, Hizbullah milisleri gibi takviye birlikleri, sabahın erken saatlerinde bölgeye girmek için harekete geçti. Diğer yandan, Dera bölgesindeki eski muhalifler ve onlara destek veren sivil halk, rejime bağlı 4.Tümen’in Dera el-Beled mahallesine saldırmasına karşılık olarak harekete geçti. Dera eyaletindeki birçok farklı rejim noktası basıldı ve kontrol noktasındaki rejim askerleri esir alındı. Dera kırsalındaki muhalif gruplar rejime ait askeri noktaları ve kontrol noktalarını hedef aldı. Çatışmalar Sayda, Um el-Mayadin, Yaduda, Mizyrib, Nasip, Neva, Um Meyzen, Bekkar, Tasil, Tafas, Casem, Nuayme, İnhıl gibi bölgelerde yoğunlaşırken kırsal kesimde bulunan 12 kontrol noktası muhalif grupların eline geçti.[3] Bu durum üzerine Esed rejim güçleri ele geçirilen yerleşimleri havan ve topçu saldırıları ile hedef aldı. Dera Merkez Komitesi tarafından 15.Tugay ve Askeri Güvenlik Şubesinin kuşatılmış mahallelerdeki bölgelere konuşlanması teklifi Rus yanlısı 8.Tugay 5. Kolordu birliklerinin de katılımının tartışmalı olması sebebi ile rejim tarafından reddedildi.[4] Rusya’nın arabuluculuğunda Dera Merkez Komitesi ile Esed rejimi arasında yapılan görüşmelerde, Dera el-Beled mahallesinde ateşkes sürecinin 15.08.2021 tarihinden itibaren iki hafta daha uzatılması ve yeni yol haritası için anlaşmaların sağlanması hususunda karara varıldı. Tarafların arasında yeni müzakerelerin ve görüşmelerin olacağını belirterek bu ateşkes sürecinde yaşanabilecek ihlalleri izlemek adına bir komite kurulacağını iddia etti ve beraberinde Dera ili çevresinde Rus askerlerinin devriye yapacağını belirtildi.[5] Olayların devamında Deralı Merkez Komite tekrardan Rusya arabuluculuğu ile 01.09.2021 tarihinde 3 günlük ateşkes anlaşmasını kabul etti. Anlaşma gereği belirlenen süreçte, Rus destekli 8. Tugay 3 askeri nokta kurabilmek adına Dera el-Beled’e girecekti ve bu alanlarda sadece Deralı askeri güvenlik mensupları ile beraber 8.Tugay bulunabilecekti. Mahallede bulunan 34 kişilik ekibin ellerindeki hafif silahları rejim güçlerine teslim etmesi, anlaşmayı kabul etmeyenlerin ise mahalleden çıkarılarak ülkenin kuzeyine göç etmeleri sağlanacaktı. Bu anlaşmanın uygulanması sonucunda mahalleyi kuşatan Beşşar Esed’ın kardeşi Mahir Esed komutasındaki İran destekli grupların ve 4.Tümen’in bölgeden çekileceğine dair anlaşmaya varıldığı belirtildi. Dera Merkezi Komitesi Sözcüsü Adnan Masalme, Rejim güçlerinin yeni talepler ileterek en son yapılan ateşkes anlaşmasını bozduğunu aktardı. Dera el-Beled'de üç askeri nokta kurulması yönünde anlaşma sağlanmıştı. Buna uymayan rejim güçleri askeri noktaların üçten dokuza çıkardığını bildirdi. Bu karar sonucunda Dera halkı, silahların teslim edilmesi ve evlerin aranması şeklindeki taleplerin kabul edilemez bir durum olduğunu belirtti. Anlaşmaların çıkmaza girdiğini bildiren Masalme, ‘’Rejim ve İran anlaşmayı bozdu.  Esed rejiminin güvenlik güçleri ve Rusya'ya, Ürdün'e veya Türkiye'ye çıkmak için güvenli yol temin etmeleri konusunda talebimizi ilettik.’’ şeklinde açıklama yaptı. SMDK başkanı Salim el-Muslat ise “Dera'da halkımıza karşı işlenen suçun durdurulmaması halinde herhangi bir siyasi süreçte uluslararası topluma olan bağlılığımızın hiçbir anlamı kalmayacak.” ifadeleri ile rejimin Dera’ya yönelik saldırılarına tepki gösterdi.[6] Gürkan Demirhan [1] https://www.peyamakurd.info/D%C3%BCnya/esad-rejiminden-dera-boelgesine-kusatma [2] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/esed-rejimi-ablukanin-kaldirilmasi-anlasmasina-ragmen-derada-1-aydir-kusattigi-mahalleye-hakim-olmak-istiyor/2316536 [3] https://nedaa-post.com/%D9%82%D9%88%D8%A7%D8%AA-%D8%A7%D9%84%D9%86%D8%B8%D8%A7%D9%85-%D8%A7%D9%84%D8%B3%D9%88%D8%B1%D9%8A-%D8%AA%D8%B1%D8%B3%D9%84-%D8%AA%D8%B9%D8%B2%D9%8A%D8%B2%D8%A7%D8%AA-%D9%85%D9%86-%D8%AF%D9%85%D8%B4%D9%82-%D8%A8%D8%A7%D8%AA%D8%AC%D8%A7%D9%87-%D8%AF%D8%B1%D8%B9%D8%A7 [4] https://www.almodon.com/arabworld/2021/8/4/%D8%AB%D9%88%D8%A7%D8%B1-%D8%AF%D8%B1%D8%B9%D8%A7-%D8%AB%D8%A7%D8%A8%D8%AA%D9%88%D9%86-%D8%B1%D8%BA%D9%85-%D8%A7%D9%86%D8%B9%D8%AF%D8%A7%D9%85-%D8%A7%D9%84%D8%AE%D9%8A%D8%A7%D8%B1%D8%A7%D8%AA-%D8%A7%D9%84%D9%85%D9%88%D8%AA-%D9%88%D9%84%D8%A7-%D8%A7%D9%84%D9%85%D8%B0%D9%84%D8%A9 [5] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/derada-gecen-ay-varilan-ateskes-iki-hafta-daha-uzatildi/2335624 [6] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/esed-rejimi-guclerinin-deraya-baslattigi-yogun-saldirilari-suruyor/2356148
28 Temmuz 2021 Tarihli ABD'nin Suriye Yaptırımları Listesi
ABD Hazine Bakanlığı önceki gün yayınladığı yaptırımlar listesinde Suriye’den çok sayıda şahıs ve kurumu yaptırımların hedefine koyduğunu açıkladı. Yaptırımlara hedef olan kurumlar rejim güvenlik bürokrasisinin parçaları olurken şahıslarda ise bu kez çeşitlilik var. Rejimin muhtelif istihbarat unsurlarına ek olarak Ahrar’uş Şarkiye ve HTŞ’ye yakın figürler de yaptırımların kapsamına girdi.[1] Yaptırım listesinin başını rejim istihbari unsurları çekerken ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasında yaptırım kapsamına giren kurum ve kişilerin işkence ve infazlar başta olmak üzere çok sayıfa insan hakları ihlalinin tarafı oldukları vurgulandı. Sezar skandalından yola çıkarak rejim istihbaratının çeşitli şubelerinin muhaliflerin sistematik işkence ve infazlarını gerçekleştirdiği BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşlarca kanıtlanmıştı. Bu eylem ve kurumlar hakkındaki raporlamalar ABD yaptırımlarına da zemin hazırladı. Binlerce tutuklunun işkenceye maruz kaldığı Sednaya Hapishanesi listeye konulurken rejime bağlı istihbarat şubeleri de doğrudan zikredildi. Rejim İstihbarat Genel Müdürlüğü 215. Şube, 216. şube, 227.şube (el-Mıntaka), 235.şube (Filistin Şubesi), 248.şube (Soruşturma Şubesi), 251.şube (el-Hatib Şubesi) ve 290.şubeleri (Halep Şubesi) söz konusu yaptırımlarda kendilerine yer buldu. Ayrıca evvelki yaptırım listelerinde de yer alan Rejim Askeri İstihbarat Direktörlüğü bu listede de hedef alındı. Kurumun ve şubelerinin haricinde istihbaratçı şahıslar da yaptırıma maruz kaldı. Tümgeneral Kifah Mulhem işkence ve infazları koordine etmek haricinde kuzey Suriye’de ateşkes çabalarını engellemekle itham edilirken Vafık Nasır Dera’daki katliamlardan Asıf el-Dikr ise Filistinli mültecileri hedef alan kaçırma ve cinayetlerden sorumlu tutulmakta. Bir diğer istihbaratçı rejim generali Malik Ali Habib ise Tedmür’de onlarca siyasi hükümlünün yakılmak da dahil olmak üzere çeşitli yöntemlerle öldürülmesi sebebiyle sorumlu tutularak bu yaptırım listesinin kapsamına girdi. Rejim cenahında istihbarat kurumları haricinde Lazkiye merkezli milis gücü Saraya el-Ariin grubu da yaptırımlara hedef oldu. Rejim unsurlarının dışında listeye giren kurum ve kişilerin başında Ahrar’uş Şarkiye gelmekte. Grup Hevrin Halaf’ın öldürülmesinden sorumlu tutulurken aynı zamanda yağmacılık, işkence, adam kaçırma ve cinayet gibi suçlamaların da yer aldığı geniş bir suç karnesiyle suçlanmakta. Ahrar’uş Şarkiye’ye yöneltilen bir diğer suçlama da eski Daeş mensuplarını bünyesinde bulundurma iddiası. Eski Daeş mensuplarının bünyeye katılması ve Halep bölgesindeki insan hakları ihlallerinden sorumlu olarak tutulan Ahrar’uş Şarkiye mensubu Ahmed İhsan Feyyad el-Hayes ve kuzeni Raed Cessim el-Hayes Ahrar’uş Şarkiye ile bağlantılı şahıslar olarak listede yer aldılar. Listede son olarak ise HTŞ bağlantılı figürler yer aldı. Hasan el-Şaban HTŞ’ye teknolojik destek, hizmetlere ulaşım ve mali destek gibi başlıklarda katkı sağlamakla suçlanmakta. Hedef alınan bir diğer HTŞ unsuru Faruk Feyzimatov ise sosyal medya propagandası, yeni milislerin devşirilmesi ve örgüt için bağış toplama gibi ithamların merkezi konumunda. HTŞ’nin kimi Batılı kurum ve şahıslarca anaakım bir profil olarak tanımlanma çabalarına karşın bu yaptırımlar ABD’de HTŞ’ye yönelik bakışın henüz değişmediğini göstermekte.   Ömer Behram Özdemir   [1] https://home.treasury.gov/news/press-releases/jy0292 , Erişim Tarihi: 29 Temmuz 2021.
Suveyde’de Yeni Oluşumlar: Liva Suriye ve Anti-Terör Kuvvetleri
Rejim ile yerel unsurlar arası gerginliklerin yoğun olarak yaşandığı Dürzi çoğunluklu Suveyde bölgesi Haziran ayında yeni siyasi ve askeri oluşumların kuruluşuna şahit oldu. 7 Temmuz’da Fransa’da yaşayan Malik Ebu-el Hayr tarafından kuruluşu ilan edilen partinin adı Liva Suriye.[1] Yerel kaynaklara göre henüz güçlü bir sivil destekten uzak olan Liva Suriye Partisi lideri el-Hayr tarafından Suveyde’de kurulan lakin tüm Suriye’de faal olmak isteyen seküler bir parti olarak tanımlanmakta.[2] El-Hayr’ın al-Monitor kaynaklarına verdiği beyanlar bu yeni siyasi hareketin çizgisine dair daha başka detaylar da barındırmakta. Buna göre Liva Suriye Partisi Suriye’nin üniter yapısının korunmasından yana. Özerklik, federalizm veyahut öz yönetim gibi siyasi talepleri yok. Tüm Suriyelilerin parçası olacağı ulusal diyalog sonucu savaşın nihayete erdiği yeni bir yönetim talebini dile getiren Liva Suriye aynı zamanda ideallerindeki yeni Suriye’de rejim ve kurumlarının olmaması çizgisinde. Rejim ve istihbaratının Suveyde şehrinin sosyal ve ekonomik hayatının son 10 senede altını oyduğunu dile getiren el-Hayr yeni bir siyasi hareket girişimine kendisini yönlendiren ana sebebin de rejimin bu ifsad edici eylemleri olduğunu vurguladı. Sosyal medya paylaşımlarından[3] [4]Esed rejimi ve bilhassa İran’a karşı bir konumda olduğu gözüken el-Hayr’ın bu siyasi girişiminin ilk etapta ciddi bir destek bulabilmesi mümkün gözükmese siyasi hareketi milis güç ile tamamlama hamlesi Liva suriye girişimini ilginç kılmakta. Liva Suriye ile aynı dönemde yine Suveyde merkezli kurulan milis gücün adı Anti-Terör Kuvvetleri oldu.[5] Al-Monitor’e konuşan ve adını saklı tutan grup sözcüsü söz konusu yeni grubun Dürzi toplumu üyeleri tarafından oluşturulduğunu ve asli amacının terörist unsurlarla mücadele olduğunu dile getirdi.[6] Terörist olarak bahsi geçen unsurların ekseriyetle rejime ait askeri kimliklere sahip olup Suveyde bölgesinde sivillere karşı adam kaçırma ve cinayetler de dahil olmak üzere çeşitli saldırılarda bulunan kişiler olduğu vurgulanırken Anti-Terör Kuvvetleri’nin  Lübnan Hizbullah’ı başta olmak üzere Suveyde’de İran uzantısı unsurlarını da tehdit olarak gördüğü ifadeler içinde yerini aldı. Sözcünün ifadelerine göre Anti-Terör Kuvvetleri ile Liva Suriye Partisi kağıt üzerinde iki ayrı yapı olsalar da koordineli olarak hareket etmekteler. Yeni kurulan siyasi parti ve bu partiyle iltisaklı milis güç Suveyde’de  farklı tepkilerle karşılaştı. Al-Monitor’e göre gelen olumlu tepkilerin sebebi bölgede var olan çeteler ve bu çetelerin yarattığı hukuksuzluk olurken olumsuz tepkiler ise el-Hayr’ın şahsı ve milis güçlerin profilleri kaynaklı gözükmekte. Al-Monitor’e konuşan Suveydeli gazeteci Novras Aziz’e göre el-Hayr 2020’nin ikinci yarısında Tanf üssünde ABD destekli koalisyon güçleriyle biraraya gelerek bölgedeki İran nüfuzuna karşı Suveyde’de neler yapılabileceğine dair planlarını sunsa da el-Hayr’ın etkili olmak istediği Doğu Suveyde’de halihazırda İran’ın askeri varlığı bulunmamakta. Buna ek olarak Anti-Terör Kuvvetleri grubunun içindeki pek çok kişinin suç geçmişi olan ve fidye için adam kaçırma gibi eylemlerle bilindikleri için yerel bazda nefret edilen profiller olduğunu ileri süren Aziz bu sebeplerle Liva Suriye girişiminin Suriye devrimine hizmet edemeyeceğini vurgulamakta.   Ömer Behram Özdemir   [1] https://www.al-monitor.com/originals/2021/07/new-druze-political-party-military-faction-take-shape-suwayda , Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2021. [2] https://coar-global.org/2021/07/26/autonomous-administration-calls-for-un-political-recognition/ , Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2021. [3] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=3529460797064278&set=pb.100000011770637.-2207520000..&type=3 , Erişim Tarihi: 27 Temmuz 2021. [4] https://www.facebook.com/photo.php?fbid=3886726174671070&set=pb.100000011770637.-2207520000..&type=3 , Erişim Tarihi: 27 Temmuz 2021. [5] https://www.facebook.com/%D9%82%D9%88%D8%A9-%D9%85%D9%83%D8%A7%D9%81%D8%AD%D8%A9-%D8%A7%D9%84%D8%A5%D8%B1%D9%87%D8%A7%D8%A8-100284902336855/ , Erişim Tarihi: 27 Temmuz 2021. [6] https://www.al-monitor.com/originals/2021/07/new-druze-political-party-military-faction-take-shape-suwayda , Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2021.
Rusya Deyrezzor’da Aşiret Unsurlarıyla  Buluştu
Deirezzor24’ün haberine göre Moskova bölgedeki etkisini arttırmak amacıyla Deyrezzor’daki aşiretlere yakınlaşmaya çalışmakta. Habere göre Hatla’da geçtiğimiz günlerde gerçekleşen askeri toplantıda bölgedeki güvenlik komitesi unsurları ve yüksek rütbeli Rus askeri yetkililer YPG/SDG kontrolünde bulunan Deyrezzor batı kırsalından aşiret liderleri ve kanaat önderleriyle görüştüler.[1] Bu yerel unsurlar bölgedeki Amerikan – ve dolayısıyla YPG/SDG – varlığını reddetmeleriyle tanınan figürler. Deirezzor24’ün kaynaklarına göre bu toplantıda yerel aşiret liderleri ve kanaat önderleri YPG/SDG’nin bölgedeki tahakkümünden rahatsızlığın ileri boyutlara çıktığını ve YPG/SDG yönetiminin ciddi şekilde yolsuzluklarla anıldığını ileri sürerken rejim ordusunun bölgeye girişi ve rejim otoritesinin inşaası hususunda destekçi olmak istediklerini belirtmişlerdir. Kaynaklara göre Ruslar halihazırda bölgede Amerikan unsurlarının çekilmesine yönelik protestoları rejim unsurları üzerinden destekleyerek kaotik bir zemin oluşturmakta. Protestoların ön saftaki aktörleri olan Şebbihalar ve rejim muhibbanları ayrıca Rusya’nın isteğiyle bölgede SDG karşıtı damarı besleyecek kaosu yaratmak için gizli hücre teşkilatlanmasında da başı çekmekteler. Deirezzor24’ün iddiasına göre Ruslar Hatla’da gerçekleşen toplantıya bölgedeki mutabakat merkezi üzerinden davet yollamak suretiyle Deyrezzor’daki çoğu aşiretin önde gelenlerini çağırdılar. YPG/SDG ile ters düşmemek adına çağrıyı reddedenlerin yanında kabul edip toplantıya katılan unsurların olması kimi aşiretlerin YPG/SDG etkisine karşın siyasi pozisyonlarını saklama gereği duymadıklarını göstermekte. Geçtiğimiz aylarda Beşar Esed’in yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesine yönelik bölge aşiretlerinden gelen destekler[2] Şam’ın bölgede yerel kitle üzerinde halen etkisi ve kitleyle temasın olduğunu göstermekte. Askeri anlamda ise Rusya’nın haricinde yine Şam ve Tahran da bölgedeki aşiretler ile temasa büyük önem vermekteler. İran’ın bilhassa Mayadin’deki çabaları bölgede kökleşme hamlelerinin bir parçası olarak okunabilir[3]. Adeta bir suikastler coğrafyası haline gelen[4] Deyrezzor’da faili meçhuller[5], baskınlar ve dönemsel protestolar gerginliğin yükselmesine sebep olmakta. Bölgenin Sünni Arap nüfusu YPG/SDG’nin ciddi bir dirençle karşılaşmasına yol açmakta. Buna ek olarak aşiretlerin bölgenin sosyal hayatındaki büyük etkileri bölge siyasetinde aşiretlerin doğal ortaklar/ iş birlikçileri olmalarına alan açmakta. Lakin bu durum bir yandan YPG/SDG’nin aleyhine gibi gözükse de öte yandan muhtelif maddi ve siyasi tavizlerle bu aşiretlerin kolayca taraf değiştirebildiği gerçeği göz önüne alındığında mevcut ittifak ve denklemlerin sağlam bir temele dayanıp dayanmadığına dair soru işaretleri mevcut. Zira İran’ın bölgede hem milis güçleri hem de Bakara aşireti üzerinden oluşturmaya çalıştığı etki alanı aynı anda İsrail ve Rusya için tehdit oluşturmakta. Bunun sonucu olarak bölge dönem dönem ABD ve İsrail’in hava saldırılarına hedef olurken Rusya da nüfuzunu arttırmak için bölgenin çevresine kendisinin desteklediği milisleri ve kendi askeri unsurlarını göndermekte. Son tahlilde Deyrezzor aşiretleri üzerinden girilen rekabetin bölgedeki milisleşme hızının artmasına yol açarken istikrarsız ortamı daha da besleyeceğini beklemek mümkün.   [1] https://deirezzor24.net/en/russia-tries-to-attract-tribes-of-deir-ezzor-again/ , Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2021. [2] https://deirezzor24.net/en/tribal-dignitaries-hold-meeting-in-deir-ezzor-to-support-assads-standing-for-new-presidential-term/ , Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2021. [3] https://deirezzor24.net/en/irgc-militia-official-meets-tribal-elders-in-deir-ezzor/ , Erişim Tarihi: 26 Temmuz 2021. [4] https://syrianobserver.com/news/59778/al-sharbein-tribe-invite-deir-ez-zor-clans-to-be-more-vigilant.html , Erişim Tarihi: 22 Temmuz 2021. [5] https://syrianobserver.com/news/65908/unidentified-persons-assassinate-sdf-leader-in-syrias-deir-ez-zor.html , Erişim Tarihi: 20 Temmuz 2021.
Kamışlı’da Tahran-Moskova Rekabeti
İran destekli milislerin Kamışlı’da YPG unsurlarıyla yaşadığı gerginlikler Rusya’nın araya girmesiyle son bulurken sürecin çıktılarının İran için ne manaya geldiği araştırmacılar Samer el-Ahmed ve Mohammed Hassan tarafından MEI’de ele alındı.[1] Geçtiğimiz aylarda Kamışlı’nın Tay mahallesinde YPG kontrolündeki yönetimin polis gücü Asayiş unsurları ile rejim yanlısı İran destekli Ulusal Savunma Güçleri (USG) arasında yaşanan çatışmalar USG unsurlarının mahalleden çıkması buna karşın az sayıda rejime bağlı yerel polis unsurlarının mahallede konuşlanması mutabakatı ile sonuçlandı. USG unsurları mutabakat gereği bölgeden çıkarken Esed rejiminin görevlendirdiği polis unsurlarının mahalleye girişleri ise YPG kontrolündeki yönetimce engellendi. Kamışlı’da YPG ile rejim arasındaki çatışmaların geçmişine bakıldığında ise bu sonuç şaşırtıcı değil. Yazarlara göre Haseke vilayetindeki USG unsurları bölgede silah ve maddi güç anlamında en zayıf yapılar. Bu milislerin aylık 20 USD civarındaki maaşlarının 2020’nin ikinci yarısında hiç ödenmediği ve bu sebeple milis unsurların rejim tarafından terk edildiklerini düşündüğünü öne süren Ahmed ve Hassan’a göre maddi desteklerin kısıldığı dönemlerde milis unsurlar karaborsacılık ile fon sağladılar. Bu senenin Mart ayında ise en başta Tay mahallesi olmak üzere bölgedeki USGler İran’ın fon desteği teklifiyle karşılaştılar. İran buradaki USG unsurlarını silah ve para ile destekleyip yeniden şekillendirerek Kamışlı içinde etki alanını korumak amacındaydı. USG unsurlarının İran teklifine olumlu yaklaşmalarına müteakip bölgeye askeri uzmanlarını yollan Tahran kısa süre içerisinde USG unsurlarını eğitmeye ve yeniden inşa etmeye başladı. Ayrıca pek çok yerde yaptığı gibi burada da USG unsurlarının içerisine kendisine doğrudan bağlı unsurlar yerleştirdi. Yazarlara göre Ensar Askeri Güvenlik adına sahip bu küçük milis unsurlar bölgede İran ile temaslı aşiretlerin üyelerinden müteşekkildi. Bölgede Bakara aşireti ile de benzer ilişkileri olan Tahran için bu yöntem yeni değildi. Lakin İran’ın desteği çatışma döneminde Tay mahallesindeki USG unsurlarını es geçti. Asayiş ile çatışmalar esnasında İran’dan desteğin kesilmesi yazarlara göre Tay’daki USG komutanlarının İran’ı ihanetle suçlamasına yol açtı. Esed rejiminin Rusya’nın baskısıyla Tay’daki çatışmaya göz yumarak oradaki USG unsurlarına destek vermediğini öne süren Ahmed ve Hassan’a göre bu hamle Rusya’nın Kamışlı ve çevresindeki İran etkisini kırmak için izlediği siyasetin bir sonucuydu. Kamışlı kırsalında bilhassa aşiretler üzerinden ciddi şekilde etkisini arttıran Tahran’ın Tay’da kaybeden tarafın hamisi olması son tahlilde İran’ın karnesine bir yenilgi olarak geçmiş oldu. Kamışlı’nın ekseriyeti YPG kontrolünde bulunurken rejim unsurları sınır kapısı, hastane, havaalanı ve muhtelif devlet binalarının olduğu bölgelerle sınırlı alanlarda etkin konumdalar. Bu açıdan bakıldığında rejim halen Kamışlı’nın belli bölgelerinde var olsa da Tay mahallesinden rejim unsurlarının tamamen çıkarılması zaten kısıtlı bir alanda var olan rejim otoritesinin YPG’ye çatışma yoluyla kaybedilmesi manasına gelmekte. Bölgede havaalanı başta olmak üzere askeri unsurları olan Moskova’nın bu kayba ses çıkarmaması hatta dolaylı olarak kayba destek vermesi Tahran-Moskova rekabetinin sadece Dera ve Deyr ez-Zor dışında Haseke-Kamışlı bölgesinde de vites yükselttiğini ortaya koymakta. Ömer Behram Özdemir     [1] Samer el-Ahmed ve Mohammed Hassan, Iran’s loss in Qamishli’s Tayy neighborhood results in a shift in the boundaries of control, MEI, Erişim Tarihi: 13 Temmuz 2021.
YPG’nin  Deyr ez-Zor Aşiretlerine Mecburiyeti
Aşiretler bölgede sadece kimlik oluşturmada değil aynı zamanda sosyal ve askeri mobilizasyon konusunda da önemli rol oynamaktadırlar. Bu nedenle bölgede hâkimiyet kurmak isteyen, aşiretlerle de ilişkiler kurmak zorundadır. Neredeyse tüm mali harcamaları ABD tarafından karşılanan Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ABD’nin bölgeden çekilme durumunda gelecekteki varlığı tehlike altında olacaktır. Meşruiyet ve askeri koruma sağlamak dışında ekonominin canlanmasında büyük etkiye sahip olduklarından, daha önce DAEŞ tarafından kontrol edilen bölgelerde bulunan aşiretlerin desteğini kazanmak SDG/YPG için oldukça önemlidir. YPG, ekonominin büyük sektörleri üzerinde kontrolü olmadığından rejime ve seçkin aşiretlere karşı savunmasızdır. Diğer bölgelerle kıyasla YPG, meşruiyet konusunda Deyr ez-Zor’da daha çok sorun yaşamaktadır. Deyr ez-Zor, tarih boyunca önemli bir bölge olarak kabul edilmiştir. Halep, Şam, Bağdat ve Anadolu’dan gelen yolların kavşağında olması, Fırat nehrinin üzerinde olması ve Suriye’nin en büyük petrol kuyuların orada bulunması onu önemli bir bölge haline getirmiştir. YPG, Haseke ve Deyr ez-Zor’da bulunan tüm petrol kuyularına sahip olsa da bazı kuyuların hizmet dışı olmasından dolayı çok miktarda petrol elde edememektedir ve üretilen petrol fiyatları oldukça düşüktür.[1] Yolsuzluk Deyr ez-Zor’da YPG’nin popülaritesini azaltmış ve aşiretlerle ilişkisini zedelemiştir.[2] Deyr ez-Zor’da bulunan en güçlü aşiretlerden olan El Akidat aşiretinden Şeyh Mutşer’in suikastından sonra YPG’nin bölgede güvenliği sağlayamadığı konusunda eleştiriler artmış ve YPG üzerinde büyük baskı oluşturulmuştur. Birçok aşiret mensubu suikastten YPG’yi sorumlu tutmuştu. Nitekim Şeyh Mutşer’in YPG’ye karşı olduğu bilinmekteydi. Dahası, aşiret liderleri YPG’yi petrol gelirleriyle ilgili yolsuzlukla suçlamışlardır ve ayrıca petrollerin rejim kontrolündeki bölgelere ihraç edilmesine son vermesini talep etmişlerdir. Ancak YPG için Esed rejimine ve Kürdistan Bölgesel Yönetimine (KBY) yapılan petrol satışları önemli bir finansal gelir kaynağıdır. Bu durum YPG’nin bölgedeki varlığını daha çok tehdit altında kalmasına yol açmaktadır. Deyr ez-Zor’da okulların hala kapalı olması, kötü ve zor yaşam koşulları, çoğu zamanlarda su ve elektriğin kesilmiş olması gibi nedenlerde gerilimin yükselmesine dâhildir.[3] Dahası her ne kadar etnik bölünmelere karşı olduğunu iddia etse de ülkenin kuzeyinde bulunan Kürtlere yardım konusunda öncelik verme eğilimindedir. Bu nedenle, Arapların çoğunluk olduğu Deyr ez-Zor‘da YPG yönetimine karşı hoşnutsuzluk yaygındır. Üstelik savaş, yerel ekonomik merkezler arasındaki bağlarda önemli bir düşüşe neden oldu. Aynı zamanda güvenliğin sağlanamaması aşiretlerin YPG ile çalışma teşviklerini azaltmaktadır. YPG her ne kadar ABD’den destek alıyor olsa da, bölgede varlığını sürdürebilmesi, nüfuzunu arttırması ve son olarak çok kötü durumda olan ekonomik durumunu canlandırabilmesi için yerel halkın, özellikle seçkin aşiretlerin desteğini kazanmak zorundadır. Aksi takdirde, ABD bölgeden çekildiği anda, Arapların çoğunlukla yaşadığı vilayetlerde ve yeraltı kaynaklarının bol olduğu bölgelerde yok olmaya mahkûm olacaktır. Kötü kaliteli hizmetlerin, düşük maaşların, yerel halkın petrol rezervlerinden faydalanamaması, aşiretlerin YPG’yi benimsemesinin zor olduğunu göstermektedir.[4] ABD desteğinin garantisi olmadığından ve YPG’nin yönettiği bölgelerde, özellikle Deyr ez-Zor’da, Arap aşiretlerin hoşnutsuzlukları arttığından dolayı, YPG’nin geleceği belirsizdir. Diğer yandan ise bölgedeki aşiretler için çıkış yolu da bulunmadığı belirtilmelidir. Her ne kadar aşiretler YPG’ye kategorik olarak karşı olsalar da, Deyr ez-Zor’un Suriye’de en çok rejim karşıtı olan bölgelerden biri olduğundan ve YPG dışında başka alternatifi olmadığından mecburen YPG’ye katlanmak zorundadırlar. Kötülerin iyisini seçmek zorunda kalan Deyr ez-Zor halkı için YPG ehveni şerdir. ABD desteğinin garantisi olmadığından ve YPG’nin yönettiği bölgelerde, özellikle Deyr ez-Zor’da, Arap aşiretlerin hoşnutsuzlukları arttığından dolayı, YPG’nin geleceği belirsizdir. Bu bağlamda Deyr ez-Zor bölgesindeki aşiretler için yeni bir alternatifin ortaya çıkması durumunda, aşiretlerin rejim ve YPG’ye karşı bu alternatif ile hareket edeceği öngörülmelidir. Lüceyn Alravi   [1] https://medirections.com/index.php/2019-05-07-15-50-27/wartime/2020-01-28-17-47-29  الاقتصاد السياسي للإدارة   الذاتية لشمال شرق سوريا -  - [2] Abdullah Al-Ghadhawi, “The Role of Tribes: New Opportunities for Lasting Stability in Deir ez-Zor”, New Lines Institute for Strategy and Policy, 2019 [3] Rena Netjes & Erwin van Veen, “henchman, Rebel, Democrat, Terrorist. The YPG/PYD During the Syrian Conflict”, Netherland Institute of International Relations, CRU Report, April 2021 [4] Dan Wilkofsky “In Syria’s Deir ez-Zor, SDF Conscription ‘severs livelihoods’”, Al-Monitor, 2021
Menbiç’te YPG’nin Zorla Askere Alma Çabaları ve Halk Ayaklanması
YPG, 2016’dan bu yana bölge halkını zorla askere alma çabalarını sürdürmekte ve bu konuda, özellikle son iki yılda Menbiç halkına yoğun baskı yapmaktadır. Terör örgütünün şehre girmesinden kısa bir süre sonra bu girişim, sivil yerel halkın başlatmış olduğu şehirdeki gösteriler ve grevlerle kısa bir süre için de olsa engellenmiştir.[1] Bu gelişme, 2017’de örgütün “zorunlu askerlik” fikrini geçici olarak geri çekmesine neden olmuştur. Sonrasında YPG’nin bölgedeki otoritesi kısmen sarsılmış ve bölge halkının cesaretinin artmasına sebebiyet vermiştir. Fakat, 2021 itibarıyla terör örgütü, Menbiç’te “zorunlu askerlik” uygulamasını tekrar gündeme getirmiş ve yine halkın direnişiyle karşılaşmıştır. Akabinde YPG, sivillerin yanı sıra okul öğretmenlerini de zorla “askere” almaya başlamıştır.[2] Mayıs  itibarıyla öncelikle Menbiç kent merkezinde ve ardından kırsal bölgelerde halk tarafından başlatılan barışçıl gösterilere[3], YPG tarafından ateşle karşılık verilmiştir. Neticede bu durum çok sayıda gencin ölümüne ve yaralanmasına yol açmıştır.[4] Saha kaynağının aktardığı bilgiye göre, Menbiç’te 18-42 yaşları arasında, zorunlu silahlatına alımından kaçanların yanı sıra, rejim ordusunda askerlik ve ihtiyat için arananlar ile Suriye rejimine bağlı güvenlik güçleri tarafından aranan on binlerce kişi bulunmaktadır. Dolayısıyla YPG’nin, gösterilerin tekrarlanması halinde Menbiç’i Esed rejimine vereceği tehdidinde bulunması, şehir merkezlerinde yaşayan halkın çekinmesine neden olmuştur. Ayrıca, bölgedeki bir kanaat önderine göre, bölge liderliğini devralmaya hazır uygun bir alternatifin olmaması dolayısıyla Esed rejiminin bölgeye girmesi ihtimali de, YPG’nin bölgedeki varlığını sürdürme olasılığını artırmaktadır. Aşiretlerden Ortak Tepki ve YPG’nin Zaman Kazanma Çabası Bölge halkının liderleri, YPG liderlerine “zorunlu askerlik” de dahil olmak üzere, bazı dayatmalardan vazgeçmesi veya şehri terk etmeleri için Haziran ayının ikinci haftası itibarıyla bir haftalık süre tanımıştır.[5] Akabinde, Menbiç aşiret şeyhlerinin birçok görüşmesinden sonra YPG’nin dayatmalarını engellemek için 17 maddelik şartname oluşturmuştur. Saha kaynağının aktardığı bilgiye göre, bu şartnamedeki talepler arasında “ölenlerin kan parasının ödenmesi, yaralıların tedavisi ve tazmin edilmesi, kışlık yakacak ihtiyacının karşılanması, çimento temini” gibi taleplerin yerine getirilmesi bulunmaktadır. Saha kaynağının aktardığı bilgiye göre, simdiye kadar Suriye Demokratik Güçleri (SDG) 17 maddelik şartname ile ilgili olarak, ekonomik talepler gibi bazı maddelere kısmen yanıt vermiştir. Ayrıca, şimdilik zorunlu askerlik talebini geri çekmiş ve SDG, bölgedeki aşiretlere yanıt olarak “konunun şu anda incelendiğini” ifade ederek, bölgedeki aşiretlere karşı yapacakları hamleyi zamana yaymıştır. Menbiç aşiretleri tarafından YPG’ye verilen sürenin dolmasına rağmen Menbiç’te müzakereler hala devam etmektedir ve YPG’nin ileri gelenlerinden bazıları harekete geçmeye başlamıştır. Terör örgütü, talepleri inceleme bahanesiyle şartname maddelerini bertaraf etmeye çalışmaktadır. YPG, önde gelen aşiret liderleri tarafından kendisine verilen sürenin dolmasıyla birlikte güvenliği bozmaya ve halkı sindirmeye çalışsa da, saha kaynağının aktardığı bilgi doğrultusunda, bugün tüm Menbiç halkının, taleplerin uygulanmaması durumunda olası senaryoya hazır olduğunu ifade etmiştir. Öte yandan YPG’li teröristler, bölgede yaşanan ayaklanmalar son bulmadığı takdirde, bombalı saldırıların gerçekleşebileceğine yönelik imalarda bulunduğu görüşülen yerel kaynaklarça ifade edilmiştir. Bölge halkına yönelik bir bombalı terör saldırısının gerçekleştirildiği takdirde, YPG’lilerin terör saldırısını DEAŞ’in üstüne atacağı söylenmiştir. YPG ve Aşiretler Arasında Siyasal Mücadele Devam Ediyor 31 Mayıs 2021’de Menbiç’te yaşananlardan sonra bölge halkının protesto ve gösteriler sonrası yapmış olduğu bazı ekonomik taleplerin, hizmetlerin ve altyapının YPG tarafından iyileştirilmesi, taraflar arasında bir anlaşma sağlanmış gibi gözükse de, aslında Arap aşiretleri tarafından YPG’nin otoritesi karşı milliyetçi bir çatışmanın ve siyasi bir mücadelenin sürdürüldüğü görülmektedir. Ayrıca, bu gösteriler sayesinde bölgedeki sivil halkın, 2017’den bu yana YPG’nin uyguladığı güvenlik, ekonomik, sosyal ve eğitim politikalarını kendi isteği doğrultusunda yönlendirebildiği iddiası, görüşülen yerel kaynaklarca da ifade edilmiştir. Sonuç olarak, gelecek senaryo değerlendirildiğinde, YPG gösterilerin yoğunluğunu azaltmak için protestocuların bazı ekonomik taleplerini karşılamaya gidebileceği öngörülmektedir. YPG’nin Menbiç’teki bazı aşiret sembollerini ve gösterilere önderlik edenleri ortadan kaldırmak için önümüzdeki 2 ay içinde suikastlara başlaması da ihtimallerin arasındadır. Diğer bir ihtimal ise örgütün, genç erkeklerini Menbiç’teki kontrol noktalarında tutuklayarak zorunlu hizmete almaya devam etmesidir. Bu durumun gerçekleşmesi, Arap halkının marjinalleşmesinin önünü açacaktır. Bu bağlamda, yaşam koşullarının daha da kötüleşmesi ve aşiretlerin taleplerinin yerine getirilmemesi gerginliğin daha fazla tırmanmasına ve ölü veya yaralıların artmasına yol açacaktır. Yapılan görüşmelerde, bölge halkının liderleri, krize en iyi çözümün “Türkiye ve Amerika’nın üzerinde mutabakata vardığı yol haritasının uygulanması” olduğunu düşünmektedir. Ancak, Barış Pınarı Harekatı sürecinde ABD, Menbiç’in hava sahasını Rusya’ya devretmiştir. Sonrasında Türkiye ile Rusya arasında yapılan mutabakat gereğince bölgedeki YPG unsurlarının çıkarılmış olması gerekirken, halen bu unsurlar alan hakimiyetini sürdürmektedir.   Nur Günay   [1] “10 YAŞINDAN BÜYÜK ÇOCUKLARA ZORUNLU ASKERLİK”, Yeniadana, 4 Mart 2017. “https://yeniadana.net/haber/10-yasindan-buyuk-cocuklara-zorunlu-askerlik-13910.html” [2] “Terör örgütü YPG/PKK işgal ettiği bölgelerde 1,5 ayda 61 öğretmeni alıkoydu”, Anadolu Agency, 18 Şubat 2021. “https://www.aa.com.tr/tr/dunya/teror-orgutu-ypg-pkk-isgal-ettigi-bolgelerde-1-5-ayda-61-ogretmeni-alikoydu/2148969” [3] “Suriye’de halk YPG/PKK’nın zorunlu askerlik uygulamasını protesto etti”, TRT Haber, 31 Mayıs 2021. “https://www.trthaber.com/haber/dunya/suriyede-halk-ypgpkknin-zorunlu-askerlik-uygulamasini-protesto-etti-584950.html” [4] “YPG/PKK'lı teröristler Münbiç'te göstericilere ateş açtı: İki günde 8 sivil hayatını kaybetti”, Yenişafak, 1 Haziran 2021. “https://www.yenisafak.com/dunya/ypg-pkkli-teroristler-munbicte-gostericilere-ates-acti-iki-gunde-8-sivil-hayatini-kaybetti-3636184” [5] “Münbiç'te PKK/YPG rahatsızlığı artıyor”, TRT Haber, 8 Haziran 2021. “https://www.trthaber.com/haber/dunya/munbicte-pkkypg-rahatsizligi-artiyor-586921.html”
HTŞ’nin İdlib Aşiretleriyle İlişkileri
Devlet dışı aktörlerin günden güne büyüdüğü Suriye’de, insan kaynakları ve toplu hareket edebilme kapasiteleriyle aşiretler, yerel ittifakların önemli bir aktörü konumunda. İç savaşın tüm taraflarının muhtelif bölgelerde aşiretlerle askeri ve ticari işbirliğine girmeleri 10 yıllık çatışmanın bir gerçeği olarak karşımıza çıkıyor. Bu dinamik üzerine kurulan ittifaklar ülkenin çoğu bölgesinde etki ederken The Washington Institute’dan Aaron Zelin İdlib’de HTŞ’nin yerel aşiretlerle olan ilişkilerine dair kaleme aldığı yazıyla, literatüre İdlib özelinde bir katkı yaptı. Zelin’e göre İdlib’de başlıca üç güçlü aşiret bulunurken (Mevali, Beni Halid ve Haddadin) bu aşiretlerin savaşta topyekun cephe alıp hareket etme yerine kendi içlerinde dahi muhalefet veya rejim destekçisi olarak ayrıştıkları görülmektedir.[1] Muhaliflere katılan hatta kendi muhalif silahlı gruplarını kuran aşiret unsurlarına karşın, rejim ile bilhassa İdlib’in muhaliflerin eline düşmesinden önceki dönemde sıkı ilişkilere sahip olan aşiret unsurları da savaşın geçmişinde aktif rol oynamaktaydı. Zelin Nusra Cephesi’nin İdlib’deki aşiretlerle ilişkilerinin yapıcılıktan uzak olduğunu dile getirirken, HTŞ’nin ise bu hususta Nusra Cephesi tecrübesinden ayrışarak aşiretlerle yapıcı ve de işlevsel bir ilişki inşa ettiğini vurgulamaktadır. HTŞ tecrübesinde yerel aktörlerle ilişkilerde ön plana çıkan “Kabile ve Aşiretler Konseyi” kurumu yine HTŞ destekli Kurtuluş Hükümeti’nin 2018’deki inisiyatifi sonucu içinde Mevali, Beni Halid, Bukeyr, el-Damalkah, Elbu Şaban, Ugeydat, Varşah, el-Muşheda, Nuim, Tay, Lehib ve Dalaim gibi irili ufaklı bölge aşiretlerinden oluşan 125 kişinin bulunduğu şekilde kurulmuştu.[2] Kurulan bu konsey pandeminin ilk aylarına kadarki dönemde belli aralıklarla Suriye devrimi ve İdlib’deki durumla alakalı açıklamalar yapmak, bölgedeki yetkililerle bir araya gelmek ve özellikle HTŞ için milis devşirme ve de İdlib’in savunması için siper kazmak gibi görevler üstlenmekteydi. Zelin’e göre, Kabile ve Aşiretler Konseyi kurumu Mart 2020’de kurduğu Genel Mutabakat Konseyi ve bu konseye bağlı komitelerle yerel yönetimde söz sahibi olup bölgenin idaresinde örfi hukukun yeniden etkin olmasında pay sahibi olurken bu gelişme HTŞ’nin yerel kapasitesinin sınırlarını göstermesi anlamında önem taşımaktadır. HTŞ, son dönemde aşiretlere ulaşmak için Kurtuluş Hükümeti Başbakanı Ali Keda’nın doğrudan aşiret yöneticileriyle bir araya gelmesi ve Genel Mutabakat Konseyi toplantılarına katılım sağlaması yolunu kullanırken, bölgedeki kendi kurumlarıyla aşiret unsurları arasındaki bağları güçlendirmeyi amaçlıyor. Lakin Zelin’e göre, bu çabalar HTŞ’nin bölgedeki gücünü olduğundan daha fazla göstermek amacını taşıyor. HTŞ’nin aşiret unsurlarıyla ilişkilerini güçlendirmeye yönelik çabalarını HTŞ’nin bu unsurlara ihtiyaç duyması ile doğru orantılı olarak gören Zelin, HTŞ’nin daha güçlü olduğu bir alternatif senaryoda Nusra Cephesi dönemi tecrübesine benzer şekilde bölgedeki aşiret dinamiklerine kulak tıkayacağını öne sürüyor. HTŞ’nin bölgede çalışılabilir bir aktör olabileceğine dair Batı’da sinyalleri görülen tartışmalara değinen Zelin, ABD veyahut başka Batılı hükümetlerin HTŞ ile olası işbirliklerinin yerel bazda bölgede pek de popüler olmayan bir grubun güçlendirilmesine yol açacağı belirtiyor. Son dönemde, HTŞ’nin el-Kaide mirasını reddettiklerine dair yoğunlaşan propagandası ve Batıda kısık sesle de olsa dillendirilen, HTŞ’nin muhatap alınmasına yönelik alternatif senaryolar bu ve benzeri analizlerin yakın vadede HTŞ’ye dair benzer analiz çalışmalarının artmasına yol açabilir.   Ömer Behram Özdemir   [1] https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/hanging-idlib-hayat-tahrir-al-shams-expanding-tribal-engagement , Erişim Tarihi: 16 Haziran 2021. [2] https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/hanging-idlib-hayat-tahrir-al-shams-expanding-tribal-engagement , Erişim Tarihi: 16 Haziran 2021.