Analiz
Fırat’ın Gazabı Operasyonu
Analiz-Haber / Suriye Gündemi 2016 yılının Ekim ayının ortalarında, IŞİD’in Irak’taki ana merkezi Musul’a yönelik başlatılan operasyonun ardından, örgütün Suriye’de kontrolünde bulunan en büyük yerleşim yeri, Rakka’ya doğru da bir başka saldırının hazırlıklarına başlandı. ABD’li yetkililerin özellikle önemli bir insiyatif alarak alt yapısını oluşturmaya çalıştığı bu yeni operasyonda, bölgede bir süredir beraber çalıştıkları YPG-SDG örgütü muhatap alındı. Bu çerçevede 6 Kasım 2016 tarihinde “Fırat’ın Gazabı Operasyonu”, YPG-SDG’nin kontrolünde bulunan ve Rakka’nın kuzeyinde yer alan Ayn el-İsa’da duyuruldu. Daha önce geçtiğimiz Mayıs ayında bölgede ABD ve koalisyon hava güçlerinin desteklediği ve karada YPG-SDG güçlerinin ilerlediği benzer bir taarruz başlatılmış, ancak bu taarruz, IŞİD’in güçlü direnişi ve YPG-SDG’nin isteksizliği sebebiyle kısa sürede durdurulmuştu. Bu saldırıda kullanılan kuvvetler kısa sürede Fırat’ın batısına geçirilerek Menbic’e sevk edildi ve uzun süreli çatışmaların ardından Fırat’ın batısındaki bu bölge ele geçirildi.   Operasyonun Başlaması ve Seyri Daha önce 2015 Haziran ayında, Rakka’nın kuzeyindeki Şeyh İsa’ya kadar olan bölgeyi ele geçiren YPG-SDG güçleri, zaman içerisinde bu alanda hakimiyetini pekiştirdi. IŞİD’in çeşitli karşı saldırı ve sızma operasyonlarına rağmen burada tutunmayı başaran YPG-SDG, daha sonra Rakka yönelik bazı ilerleme teşebbüslerinde bulundu. 6 Kasım 2016 tarihinde, SDG genel komutanlığı adına Cihan Şeyh Ahmed’in yaptığı açıklamayla, “Rakka şehrini” ele geçirmeye yönelik operasyonun başlatıldığını duyurdu. ABD’li yetkililerin de destek açıklaması yaptığı operasyonun ilk gününde, IŞİD’den 6 küçük köy, YPG-SDG güçlerince ele geçirildi. Aynı gün IŞİD, ilerleyen YPG-SDG güçlerini durdurmak/yavaşlatmak amacıyla 4 bomba yüklü araç gönderdi. 6 Kasım 2016’da SDG Genel Komutanlığı’nca yapılan Fırat’ın Gazabı Operasyonu duyurusu İlk üç günde 11 civarında köyü ele geçiren YPG-SDG, operasyon ilk haftasına girmeden stratejik el-Hisbe köyüne kadar ulaştı. Burayı alan YPG-SDG’nin ilerleyişi, IŞİD’in ilk savunma hatlarını kırmayı başardı. Daha sonra Tel el-Samn’a kadar ulan YPG-SDG, çevredeki köy ve mezralara yöneldi. Operasyonun ilk haftası tamamlandığında YPG-SDG tarafından yapılan açıklamaya göre 50 km2’lik alan IŞİD’den alındı. Bunun içerisinde 30’dan fazla köy ve mezra yer alırken, bölgedeki bazı tepeler, YPG-SDG’nin kontrolüne girdi. Açıklamada ayrıca operasyonun ilk aşamasının bu ilerlemelerle tamamlandığı bildirildi.   Operasyonun Geleceği IŞİD’in çok yönlü baskı altında olduğu ve çok sayıda farklı cephede çok sayıda farklı aktöre karşı savaşmak zorunda olduğu bir dönemde, YPG-SDG’nin başarı şansı daha yüksek. Buna karşın Rakka’nın IŞİD için önemi göz önünde bulundurulduğunda, örgütün burayı kolay kolay bırakmayacağı tahmin ediliyor. YPG-SDG daha önce de aynı şekilde Rakka’ya yönelik bir operasyon girişiminde bulunmuş, buna karşın bu operasyon neredeyse başlamadan, bir hafta sonra sona ermişti. Bunda YPG-SDG’nin isteksizliği büyük rol oynamıştı. Çünkü, YPG-SDG’nin Menbic’e yönelik bir operasyona hazırlık yaptığı, Rakka operasyonunu ise buna bir örtü olarak kullandığı öne sürülüyordu. Buna göre YPG-SDG başından beri Rakka’ya doğru ilerlemeyi hedeflemiyordu ve asıl amacı Menbic’e yürümekti. Nitekim Azez-Mare hattında IŞİD saldırısının ardından ABD’nin operasyona yeşil ışık yakmasının ardından hızlı bir manevrayla Menbic’e yönelindi. Bu sefer ki durumsa, Mayıs ayındaki durumla karşılaştırıldığında oldukça büyük farklılıklar gösteriyor. İlk başta IŞİD’in son 6 ay içerisinde önemli oranda zayıfladığı görülüyor. Çok sayıda bölgede çok farklı aktörlerle savaşmak zorunda kalan örgüt, hem eleman, hem ekipman, hem de finansman sıkıntısı yaşamaya başladı. Bunu bazı taktiksel saldırılarla –bomba yüklü araç, ani baskınlar v.b.- atlatmaya çalışan örgüt, yaşadığı yoğun baskı sebebiyle bu anlamda da etkisiz kalmaya başlıyor. YPG-SDG, hali hazırda TSK destekli muhalifler el-Bab şehrine doğru ilerlerken Afrin ve Menbic yönünde bazı hareketlenmeler gösteriyor. Afrin’den doğuya, Menbic’tense batıya doğru ilerlemeye çalışan örgüt, ABD liderliğindeki koalisyonun Türkiye’yle yapılan müzakereler gereği burada aktif destek vermemesi sebebiyle sınırlı bir ilerleyiş gerçekleştirebiliyor. Nitekim TSK’nın zaman zaman hava ve karadan YPG-SDG ilerleyişini hedef alması, örgütü bu anlamda temkinli davranmaya zorluyor. Bu aşamada Fırat’ın doğusuna odaklanarak elini güçlendirmek isteyebilecek olan YPG-SDG, bu aşamada Rakka’ya daha güçlü bir biçimde yüklenebilir. IŞİD’in aynı anda hem batıda el-Bab hem de doğuda Musul’la ilgilenmek zorunda olduğu bir dönemde, fırsatçı hamleleriyle tanınan YPG-SDG, Rakka’ya ciddi anlamda ilerleyebilir. Örgüt için önemli zorluklar içerse de, büyük fırsatlar da sağlayacak olan Rakka şehri ve kuzey Rakka, Fırat havzası, bölgede oldukça kıt olan Tarım arazisi anlamında da son derece verimli bir bölge. Yine ayrıca ABD liderliğindeki koalisyonun, Musul’la aynı anda IŞİD’i Rakka’dan da çıkarmak istiyor oluşu, YPG-SDG’nin burada daha güçlü bir destek almasını sağlayabilir. Bu anlamda ABD ve Fransız ordusuna mensup askerlerin, bizzat karada operasyona katıldığı rapor ediliyor. Bütün bu tabloya karşın IŞİD Rakka’yı kolaylıkla terk etmeyecektir. Menbic’i 2 ay gibi bir sürede zorlukla –ve hatta IŞİD’le tahliye anlaşması yaparak- ele geçiren YPG-SDG’nin, çok istekli olsa bile Rakka’yı alması çok daha fazla sürecektir. Buna bir de Türkiye’nin itirazları eklendiğinde, önümüzdeki aylarda daha farklı senaryoların da gündeme gelebileceğini ön görebilmek mümkün.
Türkiye’nin Yeni Hedefi: Afrin
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Afrin, Halep eyaletine bağlı Afrin ilçesinin merkezidir. İlçe yedi beldeye ayrılmaktadır (Merkez, Bülbül, Cenderis, Rajo, Şeren, Şeyh Hadid, M’abatli). Afrin bölgesi Dağlık bölgede olup yüksekliği 700-1269m arasındadır, doğudan batıya 55 km, kuzeyden güneye kadar ise yaklaşık 75 km’dir. Yüzölçümü yaklaşık 3850 km kere ilçe, Suriye’nin 2% ‘sine tekabül etmektedir. Suriye genelinde 2004 yılında yapılan son nüfus sayımına göre Afrin bölgesinde 64,758 kişi merkezde ikamet ediyorken ilçenin genelinde 172,095 kişi yaşamaktadır. 2011 yılından başlayan ayaklanmadan sonra ilçe nispeten daha güvenli olması nedeniyle bu rakam artmıştır, ancak ilçenin nüfus hakkında birbirinden uzak rakamlar telaffuz edilmektedir. Özellikle PKK-PYD yanlısı kaynaklar ilçenin nüfusu hakkında mübalağa etmektedir, örneğin 2001 yılında ilçenin nüfusu 450 bin kişi olduğunu iddia etmekte, lakin bu rakam hem resmi sayımına aykırı hem de Afrin Cerablus’tan sonra Halep’in en küçük ilçesinin olması dikkate alarak Halep’in nüfus dağılımına bakıldığında bu rakam gerçek dışı olduğu anlaşılmaktadır. 2012 ortasında Esed rejimi güçleri ilçeden çekilip bölgeyi PYD’nin askeri kanadı YPG’e bırakmıştır. YPG güçleri bölgede Esed rejimine karşı bütün faaliyetleri yasaklayarak aktivistlere de baskı uygulamıştır. Esed rejimi ise belediyecilik ve eğitim gibi hizmetler sunmaya devam etmiştir. 29 Ocak 2014 tarihinden bu yana bölgeyi PYD tarafından ilan edilen öz yönetimi yönetmekte, yönetimin başında ise eş-başkanları Hevi İbrahim ve Osman Şeyh İsa bulunmaktadır. Şubat 2016 ayında SDG-YPG güçleri muhalefetin elinde bulunan Tel Rıfat beldesini ele geçirip Azez beldesine saldırıya geçmiştir, fakat Azez saldırı başarısız olmuştur. Ekim 2016 ayından ise koalisyon güçleri zaman zaman sunduğu hava desteğiyle SDG-YPG Afrin’den Mare’nin güneyini kullanarak El-Bab’a doğru ilerlemeye çalışmaktadır. HPG ise bölge üzerinden Hatay Amanos dağlarında üstlenmeye çalışmakta bu güzergâhı lojistik ve insan geçişkenliği için kullanmaktadır. SDG çerçevesinde YPG güçleri ile beraber Ceyş es-Suvvar da bölgede varlık göstermekte, Ceyş es-Suvvar özellikle Mare güneyinde konuşulmaktadır. YPG-SDG’nin bölgede savaşçı sayısının en az 2000-2500 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Fırat Kalkanı Ve Koalisyon Sortileri (3)
Analiz-Haber / Suriye Gündemi 24 Ağustos 2016 tarihinde başlayan Fırat Kalkanı operasyonu Kuzey-batı Suriye’de sahadaki dengeleri değiştiren bir etkiye neden oldu. SDG-YPG’nin İŞİD’ile mücadele eden tek aktör olma iddiasını bitirdiği gibi Kobani ve Afrin kantonlarını bağlama çabasını da akamete uğrattı. Fakat öte yandan ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon SDG-YPG’nin sahada ilerlemesini sağlayan hava saldırılarına devam etmekte. Suriye Gündemi’nde daha önce iki bölüm olarak yayınladığımız ve hem ‘CENTOM’ hem de ‘Operation Inherent Resolve’ sortilerle ilgili verileri sahadaki gelişmeler ışığında analiz ederek bazı tespitlerde bulunmuştuk. Bu analiz ise 28 Eylül ile 19 Ekim 2016 tarihleri arasında yapılan sortileri ele almaktadır. Fırat Kalkan operasyonun ilk aşaması esnasında Koalisyon hava saldırıları SDG-YPG güçlerinin yardımında bulunarak Menbic ve etrafındaki İŞİD mevziilerini hedef almıştır, ikinci aşmasında ise Menbic etrafını hedef alsa da daha çok Deyrizor ve Mare hattını hedeflemektedir. 28 Eylül ile 19 Ekim arasında yapılan sortiler ise öncelik olarak Mare hattı hedef aldığı görünmektedir, bu sortilerin büyük bir kısmı Fırat Kalkan Hareketi’ne destek olarak yapıldığı tahmin edilmekte. Koalisyon güçleri ayrıca Deyrizor eyaletinde İŞİD mevziilerini de vurmuştur,  Deyrizor eyaletinde İŞİD’ile çatışan güçler ise Esed rejimi ve yanlısı miliselerdir. Bunula beraber Koalisyon güçleri Hasake’de bulunan Şaddadi ilçesini hedef almıştır, Şaddadi’de SDG-YPG ile İŞİD ve yerel aşiretler ile uzun zamandır çatışmalar yaşadığı bilenmektedir. CENTOM’un verilerinde dikkat çeken husus ise Vahşiye köyü, Menbic ve İdlib civarı hedef alınmasıdır. Mare beldesinin güneyinde bulunan Vahşiye köyünü hedef alınması Afrin tarafından El-Beb’e doğru ilerleyen SDG-YPG güçlerine destek olarak yapılmıştır. Nitekim 19 Ekim’de yapılan üç sorti bu hatta önemli ilerleme kaydeden SDG-YPG güçlerine destek olarak yapıldığı görünmektedir. Buna paralel olarak Koalisyon güçleri Menbic ve etrafını SDG-YPG tarafından kontrol edildiği ve ona yönelik İŞİD örgütü bir taarruzda bulunmadığı halde hedef alınmasıdır, bu cephede yapılan hava saldırılar SDG-YPG Menbic’teb El-Bab’a doğru muhtemel ilerlemesine bir hazırlık olarak yapılmış olabilir.
Muhalifler Tel Rıfat’a Doğru İlerliyor
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Kuzey Halep’te, Azez’in güneyinde ve Mare’nin batısındaki Tel Rıfaat beldesi Tel Rıfaat nahiyesinin merkezidir. Halep’ten Türkiye’ye giden hem otoyol hem de demir yolu Tel Rıfaat’tan geçmekte. Son olarak 2004 yılında yapılan sayıma göre şehirdeki nüfus 20 bini aşarken, Suriye’deki savaş esnasında bu sayının büyük ölçekte arttığı görülmekteydi. Devrimin başlamasından sonra 2012 yılının yazında şehir Özgür Suriye Ordusunun kontrolüne geçmiştir. Türkiye ile Halep arasındaki lojistik hat Tel Rıfaat üzerinden geçmekteydi. Ekmek gibi temel gıda ihtiyaçları Tel Rıfaat üzerinden Halep merkezine ulaşmaktaydı. Şehir kısa süreliğine DAİŞ’ın kontrolüne geçtiyse de DAİŞ ve muhalifler arasında 2013’ün sonunda yaşanan çatışmaların sonucu olarak yine muhaliflerin eline geçmiştir. Tel Rifaat o dönemde hem DAİŞ’e karşı hem de Esed rejimi ve sonrası YPG’e karşı devrimin kalelerinden biri haline gelmiştir ve diğer bölgelerden yoğun göç almaya başlamıştır. ÖSO’nun güçlü olduğu şehirde ateşkes süresinde büyük gösteriler olmuştur. Rejimin 2016 Şubat ayında Başkoy’den yoğun Rus hava desteği ile başlayan ve Nubbol ve Zahra’ya ulaşmayı hedefleyen başarılı operasyonunun ardından, Tel Rıfaat üzerinden Halep merkezine ve çevresine giden ikmal yolları kapanmıştır. Rejim’in Nubbol ve Zahra köylerine ulaşmasının akabinde SDG/YPG güçleri 2016 Şubat ayının ortasında Tel Rıfaat ve Minnig havaalanı üzerine saldırı gerçekleştirmiştir. Bu saldırıya karşı Türk topçu birlikleri YPG’yi vurmaya başlamıştır. Fakat Obüs füzeleri ile gerçekleştirilen atışlar Türkiye’ye düsen havan mermisine karşılık angajman kuralları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu topçu atışları o dönemde özellikle batı ve Rusya tarafından eleştirilmiştir. Aynı zamanda ise Rus hava kuvvetleri Tel Rıfaat ve bölgesinde muhalif birlikleri yoğun bir şekilde bombalamıştır. Rus hava kuvvetlerin daha ağır basması sonucu ÖSO ve diğer birlikler SDG/YPG karşısında Tel Rıfaat’tan çekilmiştir. Yoğun Rus hava saldırıları ile beraber saldıran SDG/YPG kuvvetleri yüzünden Tel Rıfaat, Minnig ve çevresindeki halk Türkiye sınırına kaçmıştır. Bu olayların ardından Tel Rıfat ve civarındaki bölgelerden Türkiye sınırına yığılan 100.000-150.000 sivilleri Türkiye Suriye’nin sınırları içerisinde Bab es-Salama sınır kapısına yakın bir kampta barındırmaktadır. Bu bağlamda etnik temizlik yapıldığına dair suçlamalar bulunmaktadır. Özellikle bölgenin Arap yoğunluklu, Türkmen azınlıkla bir bölge olmuş olması bu yöndeki YPG’ye karşı suçlamaları güçlendirmektedir. YPG her ne kadar beldeyi kontrolünü SDG’deki Arap birliklere devrettiğini, kendisinin çekildiğini ve sivillerin dönebileceğini söylese de, yerel kaynaklar ve ÖSO birlikleri bunu doğrulamamaktadır. Ayrıca günümüze kadar halen Bab es-Salama sınır kapısındaki kamp Tel Rıfaat bölgesinden gelen sivillerle doludur. Azez’in hemen kuzeyinde bulunan Bab es-Salama sınır kapısından Türkiye’den gelen insani yardımlar Tel Rıfaat üzerinden Halep bölgesindeki muhaliflerin kontrolü altındaki bölgelere ulaşmaktaydı. Muhaliflerin Tel Rıfaat’ı kaybetmesi üzerine Türkiye üzerinden gelen lojistik destekler Ahrar uş Şam’a yakın bir kuruluşun yönettiği Bab al-Hava sınır kapısına kaymıştır. Bununla birlikte Esed rejimi Halep’i kuşatma projesine Azez üzerinden gelen ikmal yolunu keserek büyük ölçekte yaklaşmıştır ve sonunda başarmıştır. Bu bağlamda YPG’nin Tel Rıfaat’ı ele geçirmesi fiili olarak Rejim’in Halep’teki kuzey cephesini korumaktadır. Bu yüzden bazı uzmanlar Rusya’nın Tel Rıfaat’ta YPG’ye verdiği hava desteğinin YPG’den çok rejimin Halep projesi için olduğunu söylemektedir. Tel Rıfaat’ın YPG için diğer bir önemi ise Afrin ve Kobani kantonlarını birleştirme projesinde önemli bir kazanım olmasıdır. Fırat Kalkanı Harekâtı ile birlikte DAİŞ’e karşı ilerleyen ÖSO birlikleri Bab şehrine yaklaşmasıyla beraber, YPG Tel Rıfaat’ın doğusundan Bab’a doğru ilerlemeye başlamıştır. Bu ilerleyiş hem ÖSO’nun DAİŞ karşısında ilerlemesini keserken, hem de YPG’nin kantonları birleştirme projesinden vazgeçmediğini gösteriyor. Türkiye’nin Fırt Kalkanı Harekatını başlatması bölgedeki dengeleri değiştirirken, muhaliflerinde tekrardan Tel Rıfat’a yönelmesini beraberinde getirdi. SDG/YPG Tel Rıfat üzerinden Mare’nin güneyinden Bab’a doğru ilerlemek istemesi ve bu bölgede ÖSO ve SDG/YPG arasında oluşan ufak çaplı çatışmalar sonucu ÖSO SDG/YPG’ye Tel Rıfaat’ı boşaltması için 48 saat verdi. Ayrıca Türkiye SDG/YPG mevzilerini hem hava hem de topçu bombardımanına tuttu ve TSK’nın açıklamasına göre 160-200 savaşçı öldürüldü. Muhaliflerin kısa süre içinde Tel Rıfat’a yönelik bir hame yapması bekleniyor.
Unutulan mülteci kampı: Rukban Bilal Salaymeh  
Analiz-Haber / Suriye GündemiSuriye’deki ayaklanmanın rejimin saldırıları sonrasında silahlı mücadeleye dönüşmesi sivilleri doğrudan etkileyerek büyük acılar yaşamalarını da beraberinde getirdi. Yaşanan kriz ve çatışmalar neticesinde Suriyeli siviller kitlesel olarak evlerini terk edip komşu ülkelere kaçmak durumunda kaldı. Başta Türkiye olmak üzere yüzbinlerce Suriyeli Irak, Lübnan ve Ürdün ve hatta Avrupa’ya sığındılar. Mültecilerin çoğu güvenli bir yere sığınabilmişken Ürdün’e gitmeye çalışan bazı mültecilerin ülkeye girmelerine müsaade edilmeyerek zor şartlarda sınır hattında tutulmaları büyük bir insani krize neden oldu. ‘Rukban mülteci kampının’ 24 Haziran 2016’da çekilmiş uydu görüntüsü 2011 yılın son aylarında özellikle Dara eyaletinden Ürdün’e mülteci akını başladı.  Göç  dalgası 2012 yılın ortasında zirveye ulaşırken,  mülteci akışından rahatsızlık duyan Ürdün hükümeti 2013 yılında Suriye ile giriş noktalarını Rukban ve Hadlat haricinde kapatma kararı aldı. Çölün ortasında, Irak, Ürdün ve Suriye sınırların kesiştiği noktanın yakında bulunması ve en yakın köyden (Ruveyşit köyü) 120 km uzak olmasına rağmen Rukban bölgesine doğru mülteciler akın etmeye devam etti. Bölgeye yönelen mültecilerin sayısı 2015 yılın ortasında Tedmur’un Daiş ve sonrasında rejim tarafından ele geçirilmesiyle beraber artarken, 30 Eylül 2015 tarihinde başlayan Rus müdahalesinin sonrası yapılan hava saldırıları ise katalizör etkisi yaptı. Ürdün’e girmelerine izin verilmemesine rağmen sınır bölgesi hava saldırıları maruz kalmadığı için mülteciler sınırda kalmayı tercih ederlerken, Ürdün hükümeti ise çeşitli bahaneler ve güvenlik gerekçesiyle mültecilerin sınırı geçmelerine izin vermemekte ısrar etti. Nitekim Ürdün kralı ikinci Abdullah 22 Haziran’da yapılan saldırıya atıf yaparak Rukban’da bulunanların arasında İŞİD’çiler olabileceği söylemişti. Zira 22 Haziran 2016 tarihinde Rukban hudut noktasında bombalı araç saldırı gerçekleşmesi neticesinde 6 Ürdün Jandarma mensubu hayatını kayıp ederek 14 kişi yaralanmıştır, IŞİD tarafından üstlenen saldırıdan sonra Ürdün hükümeti Rukban bölgesi askeri bölge olarak ilan etmiştir. Aktivistler ise Ürdün kralı ikinci Abdullah’ın iddiası reddedip en azından çocuk ve kadınlar Ürdün’e girmelerini müsaade edilmesini talep etmektedirler. 1 Ekim 2016 tarihinde çekilen fotoğraf (Hastalık ve açlık Rukban çocuklarını takip ediyor) Çadırlardan oluşan Rukban Kampında yaşayan mültecilerin sayısı hâlihazırda yarısı çocuk 75 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir, bunlardan 20 bin kişi Tedmur şehri diğerleri ise yakınlarında bulunan Mehin ve Suhne gibi beldelerinden gelmişlerdir. Kampta bulunan mülteciler ilaç, gıda, su eksikliğinden sıkıntılar yaşamaktadır, kampta sağlık hizmetleri veren Sınır Tanımayan Doktorlara ait ve Mayıs 2016 ayında açılan tek bir klinik mevcuttur. Birleşmiş Milletler ise 12 Temmuz 2016 tarihinde Ürdün hükümeti ile kampa yardım göndermek için anlaşmasına rağmen yardımlar ancak Ağustos ayında kampa gönderilmiştir. Mülteciler çölün ortasındaki kampta insanlık adına esef verici şartlarda hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar.
Bir Devrin Sonu: Dabık’ın Düşüşü
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 24 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan Fırat Kalkanı Operasyonu, aradan geçen yaklaşık 2 ayın sonunda, Türkiye sınırı boyunca geniş bir alanın TSK destekli ÖSO grupları tarafından ele geçirilmesiyle sonuçlandı. İlk aşamada Cerablus ve çevresini, ardından el-Rai’den başlamak üzere doğu sınır boyunu, ardındansa el-Rai’nin güneyi ve güney batısını hedef alan operasyon, 16 Ekim’e gelindiğinde Dabık’ın ele geçirilmesiyle yeni bir aşamaya girdi. IŞİD’in çok büyük anlamlar yüklediği ve örgüt için özellikle psikolojik açıdan önemli olan bu kasabayı, TSK destekli muhaliflerin ele geçirmesi, örgüte moral açısından büyük bir darbe vurdu. Türk yetkililerinin operasyonun hedefi olarak belirttiği el-Bab şehrine giden yolda önemli bir bölge olan Kuveyk Ovası, 17 Ekim itibariyle büyük oranda TSK destekli muhaliflerin kontrolüne girdi. Mare ve el-Rai arasından Azez’e kadar uzanan bir derinlikte IŞİD’in sahip olduğu hakimiyet alanı, el-Bab’a uzanan yolda, Fırat Kalkanı Operasyonu açısından önemli bir dezavantaj oluşturuyordu. Burada yer alan Dabık’ın muhaliflerce ele geçirilmesi, sembolik anlamdaki önemi bir tarafa, askeri anlamda da TSK destekli muhalifler için önemli bir avantaj sağladı.   Dabık’ın Düşüşü Eylül’ün ikinci yarısında TSK desteğiyle muhaliflerin IŞİD’i Türkiye sınırından bütünüyle çıkarmasının ardından Fırat Kalkanı Operasyonu’nun üçüncü aşamasının başlatılacağı öğrenildi. Operasyonun üçüncü aşaması kapsamında Dabık’ın hedef alınacağı ve el-Bab yolunun açılacağı duyuruldu. Ancak operasyonun ilk aşaması TSK ve muhalifler açısından zorlu bir biçimde başladı. Muhaliflerin 19 Eylül’e kadar ele geçirdiği yaklaşık 10 köye karşı, IŞİD karşı saldırı ve ani baskınlarla karşılık verdi ve 23 Eylül itibariyle 20’den fazla köyü geri almayı başardı. Bu aşamada operasyon bir süreliğine duraksarken, IŞİD’in karşı saldırısı kısmen püskürtülebildi. Bundan sonra TSK’nın taktiksel anlamda ilerleyişte farklı yöntemler uygulamaya başladığı görüldü. Daha önce muhaliflerin sıklıkla yeni ele geçirdikleri bölgeleri IŞİD’in ani baskınları karşısında tutamamaları göz önünde bulundurularak, yeni ele geçirilen yerlerde IŞİD karşı saldırılarına karşı IŞİD’in kendi taktiği kısmen uygulandı. IŞİD’in ani geri çekilme ve saldırı taktiği, yakın hava desteği ve tuzaklara karşı muhaliflerin dikkatli ilerleyişi karşısında bir dezavantaja dönüştü. Bu aşamadan sonra 2 Ekim’de muhalifler yeni bir saldırı dalgası başlattı. Türkmenbarı, Boztepe ve Hurdana’nın ele geçirildiği saldırı, IŞİD’e karşı gerçekleştirilen en önemli ilerlemelerden biri oldu. 5 Ekim’deyse Ahtarin’e ulaşılarak 4 köy ele geçirildi. Bir gün sonra ise Ahtarin de tamamen ele geçirilerek Dabık doğudan kuşatılmaya başlandı. Dabık’ın el-Bab’a giden ikmal yolunun bu şekilde kapatılmasıyla IŞİD’in Kuveyk Ovası’ndaki hakimiyet bölgesi kuşatılmaya başlandı. Bu aşamada, 9 Ekim günü Mare-Ahtarin arasındaki bölge, Fırat Kalkanı’na bağlı gruplarca askeri bölge ilan edildi. 9 Ekim’de Mare-Ahtarin arasında kalan bölgeye yönelik saldırıya geçen muhalifler, kuzey hatta 7 köyü ele geçirdi. 10 Ekim’deyse bölgedeki en önemli yerleşim yeri olan Suran’a kadar olan bütün köyler IŞİD’den alındı ve İhtamlat’a saldırıldı. Yaklaşık bir hafta sonra, 16 Ekim’deyse, Suran’la Dabık ele geçirildi ve Mare-Ahtarin arası kapatıldı. Böylece Azez-den Cerablus’a kadar derinliği oldukça geniş bir hat, ele geçirilmiş oldu ve el-Bab şehrine giden yol açıldı. 17 Ekim günü de ilerleyiş sürdü ve TSK destekli muhalifler daha güneydeki Guz ve Ak Burhan köylerine girdi. Yakınlaştırmak İçin Tıklayın Dabık Sonrası Sanılanın aksine bölgede stratejik anlamda çok büyük bir değeri olmamasına karşın, sembolik açıdan oldukça önemli bir yerleşim yeri olan Dabık, IŞİD’in muhtemel çözülüşünün en önemli göstergelerinden biri oldu. Örgütün sempatizanlarına yönelik meşruiyet sağlama aracı olarak yer yer kullanılan ve moral açısından ciddi bir motivasyon kaynağı olan Dabık’ın, artık kaybedilmiş olması, bundan sonra ideolojik motivasyonu yüksek örgüt mensuplarında önemli bir hayal kırıklığına sebep olabilir. Bu gelişme, örgüt içerisinde muhtemel bölünme ve parçalanma eğilimlerini artırabilecekken, IŞİD’in hakimiyet bölgelerinden geri çekilmesi sürecini de hızlandırabilir. Dabık’ın ötesinde, Azez’de daha önce sıkışmış muhaliflerin, bugün TSK desteğiyle Cerablus’a kadar geniş bir alanda hakimiyet alanı oluşturması, bölgedeki denklemi yeniden değiştirmişe benziyor. Bundan sonra el-Bab şehrine yönelik YPG-SDG, rejim ve TSK destekli muhalifler arasında bir yarış başlayabilir. Hali hazırda önemli bir başarı yakalayan Fırat Kalkanı Operasyonu’nun el-Bab şehrine yönelmesi önünde gerek coğrafi, gerekse askeri anlamda –IŞİD anlamında- çok büyük bir engel bulunmuyor. Daha önceki analizimizde belirttiğimiz gibi, operasyonun üçüncü ayağında, el-Rai’den el-Bab’a ilerlenmesinin aksine, içerisinde Dabık’ın da yer aldığı Kuveyk Ovası’na doğru ilerlendiği ve Mare-el-Rai arasının kapatıldığı görülüyor. Bundan sonra el-Bab’a yönelik ilerleyişte, askeri anlamdaki iradeden öte, uluslararası konjonktür de göz önünde bulundurulduğunda, siyasi iradenin belirleyici olacağı düşünülüyor. IŞİD’inse bu aşamada el-Bab şehri içerisinde bir direnişe hazırlandığı yönünde iddialar mevcut. Buna karşın iyice çöküş sürecine giren örgütün, bu şekilde ilerleyen Fırat Kalkanı Operasyonu karşısında tutunması zor görünüyor. Yine aynı şekilde, IŞİD’in özellikle Irak’ta başlatılan Musul Operasyonu’yla da ciddi bir saldırı altında olduğu göz önünde bulundurulursa, tablo örgüt için daha zor bir hal alıyor.
Ahrar el-Şam ve Cund el-Aksa Çatışması
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Suriye’nin kuzeyinde Ahrar el-Şam grubu ve Cund el-Aksa grubu arasında bir süredir artan gerilim, geçtiğimiz hafta Perşembe günü yaşanan Atme’de IŞİD tarafından düzenlenen intihar saldırısının ardından sıcak çatışmaya dönüştü. Her iki taraf da bir süredir birbirini farklı suikast ve bombalı saldırılarla suçlarken, 4 Ekim’de iki grup da karşılıklı suçlamalarla birbirlerinin savaşçılarını tutukladı, 6 Ekim Perşembe günü Atme’de yaşanan intihar saldırısında aralarında Ahrar el-Şam’a mensup çok sayıda savaşçı ve komutanın yer alması nedeniyle olaylar farklı bir boyuta taşındı. Gerilimin artması ve sıcak çatışmaya dönüşmesinin ardından çok sayıda muhalif grup Cund el-Aksa’ya karşı Ahrar el-Şam’a destek vereceğini açıkladı. Açıklamaların ardından Ahrar el-Şam’la birlikte Cund el-Aksa’nın kontrolündeki bölgelere ilerlemeye başlayan Ahrar el-Şam liderliğindeki çok sayıda grup, bazı bölgelerden Cund el-Aksa’yı çıkardı. Yaşanan olayların ciddi bir iç çatışmaya dönüşmesi üzerine başta Şam’ın Fethi Cephesi ve bazı dini liderler araya girerek çatışmaları durdurmak için müzakereler başlattı. Çatışmalar Cund el-Aksa’nın kendini feshederek ŞFC’ye katılmasıyla sona erdi. Daha sonra ŞFC ve Ahrar el-Şam liderleri arasında bir anlaşma metni imzalandığı duyuruldu. Olayların Arka Planı 2013 yılında el-Nusra Cephesi içerisinde oluşan ayrılıklar ve IŞİD’le yaşanan gerilim sırasında ortaya çıkan Cund el-Aksa grubu, Ebu Abdulaziz el-Katari tarafından kuruldu. El-Nusra ve IŞİD gerilimi sırasında tarafsız kalmayı tercih eden Cund el-Aksa’nın lideri el-Katari, 2014 Ocak ayı başlarında IŞİD’le muhalifler arasında çatışmaların başladığı bir dönemde, Cemal Ma’ruf’a bağlı Suriye Devrimciler Cephesi grubu tarafından arabuluculuk görüşmeleri sırasında infaz edildi. Cund el-Aksa Suriyeli muhalifler içerisinde özellikle SDC gibi gruplara karşı sert bir tutum sergilerken, başından beri el-Nusra ile uyumlu bir siyasete sahip oldu. 2015 yılında, aralarında Ahrar eş-Şam ve Feylak el-Şam’ın da bulunduğu Fetih Ordusu’nun kuruluşunda yer alan grup, İdlib’in ele geçirilmesinde önemli görevler üstlendi. Daha sonra Sahl el-Gab ve kuzey Hama’da faaliyetlerini yoğunlaştıran Cund el-Aksa, İdlib çevresinde güçlenmeye başladı. 2015 yılı Ekim ayına gelindiğinde diğer muhalif gruplarla IŞİD konusunda yaşadığı anlaşmazlıklar sebebiyle Fetih Ordusu’ndan ayrıldığını açıkladı. IŞİD’in hilafet ilanını kabul etmeyen ve El Kaide çizgisinde olduğunu vurgulayan örgüt, buna karşın IŞİD’e karşı savaşmaya sıcak bakmadığını ilan etti. Grup içerisinden IŞİD’e katılımların olması ve İdlib ve çevresinde gerçekleşen bazı suikast ve intihar saldırılarında Cund el-Aksa’ya mensup kişilerin yakalanması, grupla muhalifler arasında gerilimin artmasına neden oldu. Buna karşın yaşanan gerilimler sıklıkla yapılan arabuluculuk çalışmaları ve şeriat mahkemesine başvurularak çözüldü. Örgüt içerisinde bir grubun 2016 Şubat ayından IŞİD’le koordineli bir biçimde Hanasır yolundaki rejim mevzilerine yönelik ortak bir saldırı düzenlemesi, örgüte yönelik kuşkuların daha fazla artmasına neden oldu. Cund el-Aksa sıcak bakmadığı gruplarla birlikte Halep operasyonuna katılmamayı tercih ederken, kuzey Hama’da ilan edilen “Mervan Hadid” operasyonuna liderlik etmeye başladı. Bölgede daha önce de Morek’in ele geçirilmesinde önemli roller üstlenen örgüt, kuzey Hama’da kısa sürede Halfaya, Tayyibet el-İmam, Sevran, Maardis ve Maan gibi çok sayıda önemli bölgenin ele geçirilmesinde etkin bir rol üstlendi. Aynı dönemlerde Cund el-Aksa, Ahrar el-Şam ve Feylak el-Şam gibi gruplarla yaşadığı sorunlar sebebiyle bu grupları kuzey Hama’daki taarruza sokmamakla suçlandı. Bazı muhalif grupların ABD ve Türkiye ile yakın ilişkiler kurmasını ve silah yardımı almasını yanlış bulduğunu açıklayan Cund el-Aksa, “farklı ülkelerin ajandasını güttüğünü” öne sürdüğü gruplarla çalışmayı reddetti. Bu durum gittikçe tansiyonun yükselmesine neden oldu. Diğer gruplar Cund el-Aksa’yı kendilerini tekfir etmekle(dinden çıktıklarını ilan etmek) suçladı. Sıcak Çatışma İdlib ve çevresinde meydana gelen çok sayıda suikast ve intihar saldırısında Cund el-Aksa içerisinde yer alan IŞİD hücrelerinin olduğu öne sürülürken, bu tür saldırıların son dönemlerde artması ve Hama’nın kuzeyinde yaşanan gerilim, Atme’de 6 Ekim’de meydana gelen intihar saldırısıyla sıcak çatışmaya dönüştü. 2 gün öncesinde Ahrar el-Şam’ın IŞİD üyesi olduğu suçlamasıyla bir Cund el-Aksa üyesini tutuklaması ve ardından Cund el-Aksa’nın bir Ahrar el-Şam üyesini tutuklamasıyla gerilim karşılıklı tehditlerle iyice yükseldi. 6 Ekim’de Atme’de IŞİD’in düzenlediği intihar saldırısının ardından durum iyice kötüleşirken, sosyal medyada Cund el-Aksa’ya bağlı olduğunu öne süren hesapların saldırıyı öven açıklamalar yapması, Ahrar el-Şam ve diğer muhalif grupların Cund el-Aksa’yı saldırıdan sorumlu tutmasıyla devam etti. Bu sırada gruplar arasında silahlı çatışmalar yaşanmaya başladı. 6 Ekim’de Cund el-Aksa Ahrar el-Şam’ı İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun’dan çıkardı. Buna karşılık Ahrar el-Şam Maarat el-Numan ve çevresinde Cund el-Aksa’ya çıkardı. Çatışmaların yaşandığı sırada, başta Ceyş’ul İslam, Feylak el-Şam ve Şam Cephesi gibi gruplar gruplar Ahrar el-Şam’a destek vereceklerini duyurdu. Çatışmalar gruplar arasında artarak sürerken, arabuluculuk çabaları yetersiz kaldı. Çok sayıda muhalif grubun Ahrar el-Şam’a destek vermesiyle Cund el-Aksa İdlib çevresindeki çok sayıda bölgeden çıkarıldı ve merkezlerine el konuldu. 8 Ekim’de Cund el-Aksa’nın çatışmaların sona ermesi için şeriat mahkemesine başvurulması çağrısı kabul görmedi. Bunun ardından Ahrar el-Şam önemli komutanlarından Ebu Munir el-Dabus’un Cebeli Zaviye bölgesinde Cund el-Aksa tarafından öldürüldüğü ve Cund el-Aksa’nın elindeki bazı Ahrar el-Şam savaşçılarının infaz edildiği duyurulunca, Ahrar el-Şam liderliğindeki çok sayıda grup, Cund el-Aksa’nın tamamen ortadan kaldırılması için çağrı yaptı ve harekete geçti. Cund el-Aksa’nın merkezi konumundaki İdlib’e bağlı Sarmin’e doğru ilerleyen gruplar, bölgedeki Cund el-Aksa varlığını bitireceklerini duyurdu. ŞFC’nin Müdahalesi ve Çatışmaların Durması Yaşanan çatışmalar sırasında tarafsız kalan ŞFC, müttefiki Cund el-Aksa’nın diğer gruplar tarafından yok edilmekle tehdit edilmesi üzerine harekete geçti. Arabuluculuk çalışmaları yapan grup, Cund el-Aksa’yı kendini feshedip ŞFC’ye katılmaya ikna etti. Bununla birlikte 9 Ekim günü çatışmaların en kritik anında Cund el-Aksa’nın ŞFC’ye katıldığı ilan edildi. İlanla birlikte artık Cund el-Aksa grubunun feshedildiğini ve Cund el-Aksa’ya yönelik saldırılara bir son verilmesi çağrısı yapıldı. Grup içerisindeki IŞİD hücrelerine mensup olanların tespit edilerek şeriat mahkemesine teslim edileceği taahhüdü vurgulandı. Biat açıklamasıyla birlikte ŞFC kuşatma altına alınmak istenen Cund el-Aksa’nın merkezi konumundaki Sarmin’e büyük bir askeri konvoy gönderdi ve bölgede Cund el-Aksa’ya yönelik muhaliflerin saldırısını önledi. Bütün bölgelerdeki Cund el-Aksa kontrol noktaları ve merkezlerine ŞFC bayrakları çekildi. Çatışmalar bu açıklamanın ardından durulmaya başladı. Bir gün sonra, 10 Ekim akşamı, ŞFC ve Ahrar el-Şam arasında, Cund el-Aksa’nın durumuyla ilgili anlaşmaya varıldığı ve Cund el-Aksa’nın ŞFC’ye katılımı ve IŞİD hücrelerinde bulunan kişilerin şeriat mahkemesine çıkarılmasına yönünde anlaşmaya varıldığı ilan edildi. Bu anlaşmaya Ahrar el-Şam’la birlikte diğer muhalif grupların da onay verdiği açıklandı. Ortaya Çıkan Tablo Özellikle kuzey Hama’da rejime karşı önemli ilerlemeler sağlayan muhalif grupların başında gelen Cund el-Aksa ile Suriyeli muhalif gruplar içerisindeki en güçlü yapılardan Ahrar el-Şam arasında yaşanan çatışmalar, bir kaç gün sürmesine karşılık rejimin kuzey Hama’da bazı bölgelerde ilerlemesine neden oldu. Bu tablo her iki grubun destekçileri arasında da rahatsızlığa neden olurken, muhalifler arasındaki bir iç çatışmayla rejime hizmet ettikleri suçlamalarına maruz kaldılar. Özellikle muhaliflerin topyekûn Cund el-Aksa’ya karşı 2014 Ocak ayında IŞİD’e karşı benzer bir biçimde harekete geçtikleri bir anda, ŞFC’nin Cund el-Aksa’nın kendilerine katıldığını duyurması, oldukça ilginç bir gelişme oldu. Son derece riskli bu hamle üzerine özellikle ŞFC’ye karşı çok sayıda muhalif isim, ŞFC’ye karşıda seferberlik çağrısı yaptı. Buna karşın sahada gerçekleştirilen müzakereler ve görüşmeler sonucu, çatışmalar yayılmadan sona erdi. Cund el-Aksa’nın içerisinde yer alan IŞİD’e sempati duyan bazı isimlerin bölgede muhaliflere yönelik bir takım suikast ve intihar saldırılarında yer aldığı göz önünde bulundurulduğunda, örgütün ŞFC’ye katılmasıyla bu kişilerin gruptan temizleneceği düşünülüyor. Bunun yanında Cund el-Aksa’nın ŞFC’ye katılmasıyla ŞFC’nin askeri kapasitesinin, hem adam sayısı, hem de operasyonel kabiliyet anlamında artacağı tahmin ediliyor. Kuzey Hama’da oldukça başarılı operasyonlar yürüten Cund el-Aksa’nın, yaklaşık 3 bin civarında savaşçısı olduğu tahmin ediliyor. Bu katılımla birlikte ŞFC’nin aynı anda Hama ve Halep’e yönelik operasyon yapma kabiliyeti geliştirebileceği ön görülebilir.
Apokaliptik Kehanetlerin Odağı: Dabık Kasabası
Profil / Suriye Gündemi Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’ye 10 km mesafedeki Dabık, Halep’in Azez ilçesinin Ahtarin nahiyesine bağlı bir kasabadır. Son olarak 2014 yılında yapılan sayıma göre kasabadaki nüfus 3 bini biraz aşarken, bu rakamın 2016 yılı itibariyle 5 bini üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Dabık, 1516 yılında Osmanlı Ordusu’yla Memluklerin arasında yaşanan ve Osmanlıların zaferiyle sonuçlanan meşhur “Mercidabık Savaşı’nın” yaşandığı yer olarak biliniyor ve Mercidabık (Dabık Çayırı) adı da bu kasabadan geliyor. Kasaba, aynı zamanda Emevilerin yedinci halifesi Süleyman bin Abdülmelik’in öldüğü yer olarak kayıtlarda geçiyor ve burada defnedilen halifenin mezarı hala kasabada bulunuyor. Söz konusu mezar yakın dönemde IŞİD tarafından tahrip edildi. Dabık kasabası Suriye’de yaşanan iç savaş sırasında muhaliflerin kontrolüne girerken, 2014 Ağustos’unda IŞİD kasabaya girdi ve Ekim ayına kadar süren çatışmaların ardından kasabayı bütünüyle ele geçirdi. Gerek Yahudi ve Hristiyan eskatolojisinde, gerekse İslami kaynaklarda adından bahsedilen Dabık, sembolik bir önem taşıyor. Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında bölgede yaşanacak ve “Armageddon” olarak adlandırılan büyük savaşa ev sahipliği yapacak bu alan, dünyanın sonunun geleceğinin habercisi. İslami kaynaklardaysa, “Melhame-i Kübra” olarak adlandırılan ve Amik Ovası (Türkiye sınırları içerisindeki Hatay ilinde yer alıyor) ve Dabık arasında yaşanacak Müslümanlarla Rumlar(Hristiyan Batılılar)’ın savaşanının ardından, Müslümanların galip gelerek İstanbul’u ve Roma’yı fethedeceği rivayet ediliyor. Son günlerde Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında, TSK destekli muhaliflerle IŞİD arasındaki çatışmalar, Dabık kasabasının çevresinde yoğunlaşıyor.
Halep’teki Şii Milis Varlığı
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Geçtiğimiz hafta İngiliz The Guardian gazetesinde Martin Chulov ve Kareem Shaheen tarafından hazırlanan haberde, rejime bağlı güçlerce kuşatma altına alınan muhaliflerin kontrolündeki Doğu Halep’e yönelik bir operasyon başlatılacağı iddiası gündeme getirildi. İngiliz gazetesinin gündeme getirdiği haberin dikkat çeken yönü ise, saldırı için hazırlanan 6 bine yakın savaşçının 5 binden fazlasını İran liderliğinde yabancı Şii milislerin oluşturması. The Guardian’ın iddiasına göre Halep’teki rejime bağlı güçlerin 80%’lik kısmını yabancı Şii milisler oluşturuyor ve önümüzdeki günlerde başlayacak operasyona katılacak rejim askerlerinin sayısı sadece yüzlerle ifade ediliyor. Havadan yoğun Rus desteği ve özellikle sivil alt yapıyı hedef alan saldırılarla Halep’te kuşatma altında kalan muhalif bölgeyi önümüzdeki dönemde bütünüyle ele geçirmek isteyen Esed rejimi, yaşadığı insan kaynağı eksikliği sebebiyle bölgedeki hatları neredeyse bütünüyle İran’a bağlı yabancı Şii milislere bırakmış durumda. Bu durumsa söz konusu ilerleyişin ne kadar uzun vadeli olabileceğine dair soru işaretlerine yol açıyor.   Halep İçin 6,000 Savaşçı 1 ayı aşkın bir süredir, rejime bağlı güçler tarafından kuşatma altında tutulan Halep şehrinin doğu kısmındaki muhalif bölgeyi ele geçirmek için Esed rejimi ve müttefikleri Rusya ve İran kapsamlı bir saldırı düzenliyor. Özellikle son haftalarda Rusya ve rejim tarafından şehre yönelik yıkıcı hava bombardımanında yüzlerce sivil yaşamını yitirdi. Yalnızca geçen hafta Rus uçakları tarafından Halep’in kuşatma altındaki muhalif bölümüne 1,700 bomba atıldı. Devasa bir yıkım ve çok sayıda sivil kayba neden olan bombardımanlar, karada yabancı Şii savaşçıların gerçekleştireceği saldırı öncesi şehri hedef alıyor. The Guardian’ın gündeme taşıdığı iddiaya göre özellikle son dönemlerde İran, bölgedeki Şii ülkelerden topladığı yabancı savaşçıları Halep’e yığıyor. Lübnan, Irak, Afganistan ve İran’dan kuşatma altındaki Halep’e taarruz için gelen yabancı Şii savaşçıların sayısı, 5 bini aşıyor. Söz konusu saldırı için Halep’e getirilen Şii savaşçılar arasında Irak’ta yaşanan mezhep savaşında yer alan Şii örgütü Hareket el-Nuceba lideri Ekrem el-Kabi de bulunuyor. Halep’teki Şii savaşçılara konuşma yaparken ki görüntüleri de yayınlanan el-Kabi, bölgede yaşanan savaştaki mezhepçi tonu yansıtan bir dil kullanıyor. Halep’e getirilen 5 bin civarındaki yabancı Şii savaşçının aksine, şehirde oldukça az sayıda rejime bağlı Suriyeli savaşçı bulunuyor. Düzenli ordu olma özelliğini büyük oranda yitiren rejime bağlı Esed ordusu, uzun süredir yerel milis güçler ve güçlü komutanlar tarafından yönetilen kuvvetler ittifakı olarak varlığını sürdürüyor. Halep’te de bu operasyona katılan az sayıda –rakamı yüzlerle ifade edilen- rejime bağlı birlikler bulunuyor. The Guardian’da dile getirilen iddiaya göre rejime bağlı Suriyeli güçler, Halep saldırısı için hazırlanan savaşçıların yalnızca 20%’ini oluşturuyor. 5 yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş boyunca, Esed rejimine bağlı ordu güçleri, gün geçtikçe daha fazla insan gücünden kaynaklanan dezavantajları hissediyor. Ağırlıklı olarak başta Nusayriler olmak üzere ülkedeki azınlıklara dayanan Esed rejimi, savaşa elverişli nüfus bulmakta güçlük çekiyor. Yine geçtiğimiz hafta Amerikan NBC NEWS kanalında yayınlanan ve üst düzey ABD’li iki yetkiliye dayandırılan bir iddiaya göre, rejim güçleri ve İran liderliğindeki yabancı Şii savaşçılar Halep’i ele geçirmeye hazırlanıyor. Yoğun Rus hava bombardımanının ardından ilerlemeye başlayacak olan Şii savaşçılar, kuşatma altındaki muhalif bölgeyi bütünüyle ele geçirmeyi planlıyor.  Ayrıca,Halep’teki büyük savaş için Rusya’nın da bazı kara birliklerini bölgeye sevk ettiği öne sürülen iddialar arasında.   Muhaliflerin Karşı Hazırlığı Geçtiğimiz hafta başlayan kara saldırısında hali hazırda Şii milisler Halep içerisinde kısmi ilerleme sağladı. Kuşatma altındaki Halep’in kuzeyinde yer alan Handerat Kampı’nı ele geçiren Şii milisler, el-Kindi hastanesine kadar ulaştı. Handerat’ın hemen yakınlarındaki Şukayyif’a ise, Şeyh Makdud’da bulunan YPG-SDG güçleriyle birlikte saldıran rejime bağlı güçler, bölgeyi muhaliflerden aldı. Buna karşın güneydeki Şeyh Said bölgesi ve şehrin merkezindeki Farafira’daki rejime yanlısı güçlerin saldırıları muhaliflerce püskürtüldü. Halep’te kuşatma sürerken, şehre yönelik ağır Rus ve rejim hava bombardımanı ve saldırıları sebebiyle büyük yıkım yaşanıyor. Buna karşın muhalifler şehrin içi ve dışından kuşatmayı kırmaya yönelik yeni hazırlıklar yapıyor. Fetih Ordusu Halep’in çevresinde kuşatmayı yarmak için hazırlıklarını sürdürürken, Halep içerisindeki en büyük gruplardan Nureddin Zenki de geçtiğimiz hafta Fetih Ordusu’na katıldığını duyurdu. Fetih Ordusu, kuşatmayı kırmaya yönelik operasyon için şehir içerisinde bulunan gruplardan tam bir işbirliği istiyor ve bu kapsamda Fetih Halep koalisyonuyla görüşmeler sürdürüyor.   Halep’te Yaklaşan Karşılaşma Rejim güçleri ve İran liderliğindeki Şiilerden oluşan 6 bin kişilik yeni takviye güçlerin yanı sıra, bölgede çok sayıda rejim gücü ve yabancı Şii milis bulunuyor. Halep’i bütünüyle ele geçirmek için uzun süredir yığınak yapan yabancı Şii milislere karşı, muhalifler de karşı bir saldırı ve seferberlik çağrısıyla hazırlanıyor. Ekim 2015 Halep, Iraklı Şii milisler ve İranlı General Kasım Süleymani 5 yılı aşkın Suriye savaşı boyunca yaşanan en büyük çatışmalardan biri, önümüzdeki günlerde Halep’te yaşanacak gibi görünüyor. Muhalifler, İran liderliğindeki yabancı Şii milislerin yanı sıra, Rus ordusuna karşı karada da savaşmak durumunda kalacak gibi gözüküyor. Birleşme konusunda başarısız olan muhaliflerin, gerek havada, gerekse karada yanında Rusya ve İran olan Esed rejimine karşı Halep’teki savaşta oldukça dezavantajlı olduğu anlaşılıyor. Buna rağmen daha önce kuşatmayı bir kez kıran muhaliflerin, ortak hareket ettikleri taktirde kuşatmayı tekrar kırma ihtimalleri –oldukça zor da olsa- bulunuyor. Esed rejimi ve müttefikleri Rusya ve İran’ın kuşatma altındaki Halep’i ele geçirmesi ise, diğer kuşatma altında bulunan bölgeler göz önünde bulundurulduğunda, en azından yıllarca sürecek bir çatışma anlamına geliyor. Rejimin, Şam’da 4 yıl boyunca kuşatma altında tamamen izole edilen Dareyya’yı, uzun süreli çatışmalar sonunda ancak ele geçirebildiği göz önünde bulundurulduğunda, Halep’in kolay kolay düşmeyeceğini tahmin etmek mümkün. Halep’te yaşanacak benzer bir senaryoysa, şu an yaşanmakta olan insani trajediyi yeni bir seviyeye taşıma potansiyeline sahip.    
Savaşlarda Tank Kullanımı ve Anti Tank Füzeler (2) Ömer Özkizilcik  
Analiz-Haber / Suriye Gündemi Tankların beka kabiliyeti Görülme Muharebe sahasında ilk görüp, hareket edip ilk vuran tank hayatta kalır. Yani durumsal farkındalığı yüksek olan tank rakibinin üstünden gelebilir. Durumsal farkındalığı yükseltilmesi dost unsurların sağlayacağı istihbarat ve keşif gibi verilerle elde edilebilmektedir. Buna ilaveten düşman unsurları tarafından görülmemek için bazı tedbirler alınmalıdır. Tankların gürültülü olması ve ısı yayması onları radarlar için çok kolay fark edilebilir kılıyor. Bundan ötürü son dönemlerde ısı görünümünü azaltmak için modern tanklara çeşitli soğutucu sistemler ve ısı yönlendirme noktasında teknolojiler monte edilmeye başlanılmıştır. Örneğin İngiliz BAE Systems şirketi geliştirdiği adaptiv sistemi, sıcaklık dağılımını dağıtarak tankı kızılötesi gece görüş cihazlarında bir araba veya kamyonet olarak gösterebiliyor. Aynı zamanda tankların gürültüsünü azaltmaya yönelik paletlerin yapıldığı malzemenin üzerine de çalışmalar bulunmakta. Görülürsen hedef olma Tankların görülmesini zorlaştırma, aynı zamanda hedef olmasını engellemektedir. Her tank düşmanın nişan almasına fırsat vermemeye çalışmaktadır. Düşman nişan almışsa bunu bozucu, aldatıcı ve karıştırıcı sistem ve tedbirler ile bozmaya çalışır. Düşmanın tankı hedef alabilmesini engellemek için kullanılan en yaygın taktik egzoz borusundan ve tankın iki yanına monte edilmiş atıcılarla sis bulutu oluşturmaktır. Oluşturulan sis bulutu radarlara, radar güdümlü mühimmatlara ve hedef işaretleyici sistemlere karşı etkili değildir. Bu kapsamda radar ikaz alıcıları, lazer ikaz alıcıları ile toplanan bilgiler doğrultusunda karıştırma sistemleri devreye sokulur ve düşman radarlarının tankı hedeflemesi engellenmeye çalışılır. Sistem karıştırıcılarına ilaveten düşman unsurları tankı hedef alamadan vurulabilir veya tankın hızlı bir manevra yapmasıyla hedef olması engellenir. Hedef olursan vurulma Tankın hedef olması ve üstüne ateş açılmasında zırh koruması devreye girecektir. Bu koruma ise tankın vurulduğu mühimmatın niteliğine göre değişir. Tankın top mermisi ile vurulduğunda hızlı bir manevranın dışında yapılabilecek fazla bir şeyi yoktur. Top mermisinin yüksek hızı, yüksek kinetik enerjisi tankı korumasız bırakır. RPG-7 gibi güdümsüz tanksavarlara karşı etkili koruma ise kafes tipi ek zırhlardır. Bunlarla beraber AMSAFE firması ürünü Tarian gibi hafif fiberli örülmüş ağ tipi zırhlardır. Ayrıca Hard kill sistemleri ile gelen mühimmat tespit edilir ve daha tank isabet almadan imha edilir. Bu sistemler çok yüksek performans ve 360 derece alanı görebilmesi gerektiğinden, aktif koruma sistemleri ancak yakın zamanda seri üretim aşamasına gelebilmiştir. AMSAFE tarian ile Kaplanmış FNSS PARS 6×6 Vurulursan delinme Tankın hedef olup vurulduğunda ise delinmesini engelleyebilecek şey zırhın koruma gücüdür. Zırhların iki önemli niteliği vardır: Sertlik ve tokluk. Sertlik delinmeye karşı direnç, tokluk ise enerji soğurma kabiliyetidir. Sertlik ve tokluk ters orantılıdır. Tankın alt gövdesinde mayınlara karşı korunaklı olması için yüksek tokluktaki zırhlar kullanılmaktadır. Buna karşın örneğin tankın ön gövdesinde yüksek sertliğe sahip olan zırh kullanılmaktadır. Zırhlar için çeliğe ilaveten seramik, metal matris vb. malzemeler kullanılmaktadır. Buna ilaveten reaktif zırhlar geliştirilmiştir. Tankın gövdesine bloklar halinde ilave olarak içlerinde patlayıcı bulunan zırhlar eklenmiştir. Bu bloklar mühimmatın tanka isabet etmesinden önce mühimmatın patlamasını sağlayarak tankı korumaktadır. Bunlara karşı ise tanksavar füzelerine tandem sistemi, yani iki patlayıcıdan oluşan sistem, getirilmiştir. İlk başlık reaktif zırhı patlattıktan sonra ikinci başlık tankı vurmaktadır. Tank ve tanksavar arasındaki yarış devam etmektedir. Geliştirilen tanklara karşı tanksavarlar da geliştirilmektedir. Delinirsen İmha Olma Tankın vurulduğunda iki faktör öne çıkmaktadır: Mürettebatın hayatta kalması ve tankın bölgeden uzaklaşabilmesi. Tankın vurulması esnasında basit bir cıvata bile mürettebatı öldürebilir. Bunu engellemek için tanklarda söndürme ve bastırma sistemleri devreye girer ve tankların infilak etmesini ve parçalanmasını engellemeye çalışır. Tankın hareket edebilmesi ise tankın motor, aktarma organı ve paletlerin dayanıklılığına bağlıdır. Tankların geleneksel zayıf noktası olan motor ve hava girişleridir. Bunları korumak için paletlerin zırh etekleri ve dayanıklı ama ağır olmayan malzemeler kullanılmaktadır.   Kaynak http://www.army-guide.com/eng/product890.html https://warisboring.com/why-the-death-of-the-tank-is-greatly-exaggerated-751f5ccd091#.14r2rqroc https://warisboring.com/what-a-t-90-tank-looks-like-after-being-hit-by-a-tow-missile-3c1cbeddc65f#.8rzujmf4l https://twitter.com/DrPartizan_/status/725688607537815552 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/518525/ISiD_Turk_tankini_vurdu.html https://www.youtube.com/watch?v=fYOJSz1WOEg http://www.siyahgribeyaz.com/2014/08/ana-muharebe-tank-tasarm-uzerine-notlar.html