Diğer
Arap Basınında Rejimin Tedmur Zaferi
Geçtiğimiz hafta Tedmur şehrinin Esed rejimine bağlı güçlerce IŞİD’den geri alınması, Arap basınında muhtelif tepkilerle karşılandı. Rejime yakınlığıyla bilinen medya organlarının yanı sıra, Lübnan ve Ürdün basınında Tedmur hamlesi ve yeniden alınması övgüyle karşılanırken, Körfez basınında söz konusu gelişme büyük bir yankı uyandırmadı. Rejim yanlısı Sevra gazetesi, Tedmur’un tekrar alınmasının gelecekteki denklemleri değiştirecek düzeyde bir adım olarak niteledi. Sevra gazetesinde yer alan yazıda ‘mesele sadece askeri bir zafer değil, ekonomi için de bir dönüm noktası olmasının yanı sıra, tarihin yeniden yazılması için yeni bir faslın açılmasıdır’ ifadelerini kullandı. ‘Tedmur ve Musul’un Kurtarılması’ başlığını kullanan Fehed el-Faik, Ürdünlü el-Rai gazetesinde gelişmeleri yorumladı. El-Faik’e göre IŞİD’in bitirilmesi sadece bir zaman meselesidir, hatta yazara göre bu bir yıl içerisinde gerçekleşebilir. El-Faik yazısında aynı zamanda bir uyarıda bulunarak, IŞİD’in sadece bir devlet ya da yapı olmadığını, aynı zamanda bir fikri ve akımı temsil ettiğini ifade etti. Bu nedenle IŞİD’in ortadan kaldırılmasının terörizmi ve radikalizmi ortadan kaldırmak anlamına gelmeyeceğini vurguladı. Aynı gazetede yer alan Muhammed Harrub’un yorumunda ise, Tedmur’un kurtarılmasının IŞİD’in yenilmesinin ilk ve en önemli adımı olduğu öne sürülürken, buna karşın ‘gelecekteki adımlar bundan daha kolay olmayacak’ ifadeleri kullanıldı. Öte yandan Körfez ülkelerinde yer alan Arap basınıysa, Tedmur operasyonuna daha az yer verdi. Katar merkezli el-Arab gazetesinde Macid Ensari son gelişmeyle ilgili, ‘Tedmur ve Brüksel arasında IŞİD’in bitişi’ başlığını kullandı. Ensari, rejim güçlerinin Tedmur’u alışının zamanlama konusunda son derece başarılı olduğunu vurgularken, rejimin bu hamleyle iki mesaj göndermiş olduğunu iddia etti: Birincisi Rusya’nın çekilmesine rağmen hala operasyon kabiliyeti olduğunu göstermesiyken, ikinci olarak gerek uluslararası arenada gerekse müzakere masasında daha makul bir aktör olduğunu gösterdiğini belirtti. Ensari’ye göre bu süreçte IŞİD’in kökten bitirilmesinin mümkün olmadığının altını çizerken, IŞİD’in kaybetmesi halinde bile eskiden olduğu gibi dağılan küçük hücreler haline dönüşeceğini iddia etti. Katar’dan yayın yapan Vatan gazetesinde, Mazin Hammad ‘Tedmur’un yeniden alınması Washington’u utandırıyor’ adlı bir yazı kaleme aldı. Hammad’a göre Tedmur’un Rus desteğiyle rejim güçleri tarafından geri alınmasının ABD ve ABD öncülüğündeki koalisyonu zor durumda bıraktığını ifade etti. Zira yazara göre, iki yılda koalisyon tarafından gerçekleştirilen operasyonlar, rejim ve Rusya’nın üç haftada gerçekleştirdiği operasyonlardan daha az. Hammad, söz konusu son hamleyle Rusya’nın ABD’yi Suriye meselesinde kendi pozisyonuna çekmesini kolaylaştıracağını belirtirken, ‘dünya bundan sonra Rusya’yı alkışlarken, Washington’a küçümseyerek bakacaktır’ ifadelerini kullandı.
Arap Basınında PYD’nin Federalizm İlanı
Suriyeli muhalif yazar Mişel Kilo, Birleşik Arap Emirliklerinde yayın yapan el-Beyan gazetesindeki federalizm ilanını eleştirdiği yazısında ‘Suriye’deki Ayrılıkçılar’ başlığını kullandı. Kilo, Kürtlerin diğer silahlı gruplardan aldıkları bölgelerde Kürtleştirme çabalarını sürdürdüklerini öne sürdü. Kilo’ya göre ‘Suriye Demokratik Güçleri’ başkanı Salih Müslim’in ayrılık çabası içerisinde olmadıklarını iddia etmesine rağmen ‘girdikleri her bölgede ne Suriye bayrağını görebiliyoruz, ne de bunların Suriyeli veya demokratik olduklarını görebiliyoruz’ ifadelerini kullandı. Muhalif yazar, atılan adımlarla SDG’nin yalnızca insanlardan değil, adeta tarihten de intikam alır bir çabanın içerisinde olduğunu gösteriyor, sanki yeni bir tarihi oluşturma amacı içerisindeler. Zira iki yıldır ‘Rojava’ dedikleri bölgenin sakinlerinin çoğunluğunu Araplar oluşturmaktadır. Yazar son olarak, ‘bu ırkçı ve dışlayıcı politikaların demokratik bir yönetimi kurmasının mümkün olup olmadığını’ sorarak yazısını sonlandırıyor. El-Cezire kanalının ünlü ismi Ahmet Mansur’sa, el-Vatan gazetesinde yer alan makalesinde, ‘Batı ve Ruslar ayrılık için Kürtlere yardım ediyor’ başlıklı yazısında federalizm ilanını yorumladı. Mansur’a göre, Amerika’nın bölgeye yönelik stratejisinin parçalanma olduğunu ve bu stratejiyi gerçekleştirmek için milliyetçi Kürtlerin araç olarak kullanıldığını öne sürdü. Mansur yazısında, ‘Kürtler’in Haseke’de gerçekleştirdiği toplantı yeni aşamanın başlangıç noktası olacak, bu aşama sadece Suriye’nin parçalanması değil, Türkiye ve İran da bu stratejinin hedefindedir’ ifadelerini kullandı. Ahmet Mansur’un 20 Mart tarihli yazısı Lübnanlı Nahhar gazetesinde, İlyas Diri ‘Kürtler federalleştirme dizisini başlatıyor’ başlığını kullandı. Diri’ye göre Suriye Kürtleri tarihi fırsatı kaçırmayıp tam zamanında federalleşme kapısını araladılar. Bunun henüz ilk adım olmasa da, son adım da olmayacağını öne süren Diri, şu şekilde devam etti; ‘yağmur bir damlayla başlar, uzun yürüyüşler bir adımla. İlk Suriye federal bölgesi Suriye halkının diğer parçalarını da cesaretlendirecek, bununla yetinmeyip belki de diğer Arap devletlerde de aynı etkiyi yaratacak’. Diri yazısında, bu etkinin İran da dahil bütün bölgeye yayılma ihtimaline karşı duracak bir engelin olmadığını da öne sürdü. İlyas Diri’nin aksine Ureyb el-Rentavi, Ürdünlü Destur gazetesinde ‘Kürtlerin telaşı… Bilinmeyene bir adım’ şeklinde bir yazı kaleme aldı. El-Rentavi’ye göre federalizm ilanına bakıldığı zaman akla ilk gelen kelimeler ‘fevri hareket’ ve ‘telaştır’. Bu hamlenin münferit bir adım olduğunu değerlendiren el-Rentavi, söz konusu adımın gizli niyetler barındırdığını öne sürdü. Bu adımın Kürtler hakkında daha çok kuşku ve sorun yaratacağını düşünen el-Rentavi, bundan sonra yalnızca Türkiye’nin değil, İran ve Esed rejimi dahil olmak üzere bölgesel ve yerel aktörlerin de Kürtlere kuşkuyla yaklaşacağını ifade etti.  
Suriye Gündemi Bülteni | Ocak-Şubat 2016
Suriye Gündemi Bülteni’nin ilk sayısında Ocak ve Şubat aylarında yayınlanan analiz haberlere ve profil çalışmalarına yer veriliyor. PDF olarak hazırlanan dergi 46 sayfadan oluşuyor. “Suriye Gündemi Bülteni | Ocak-Şubat 2016” dergisine ulaşmak için tıklayınız. 
Arap Basınında Suud Askeri Müdahalesi
Suudi yazar Abdurrahman el-Raşid, Şark el-Avsat gazetesindeki köşesinde, Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Ahmed el-Asiri’nin ‘Suudi Arabistan’ın Suriye’ye karadan müdahaleye hazır olduğu’ yönündeki açıklamalarını yorumladı. ‘Suriye’de Suudi Kara Müdahalesi’ başlıklı yazıda, iki temel soruya cevap aranıyor. Birinci soruda, müdahalenin neden uluslararası koalisyonun çatısı altında olacağı ya da olması gerektiği sorgulanıyor. Raşid, bunun yasal gerekçelerden kaynaklandığını, zira böyle bir adımın atılabilmesi için ya Esed rejiminden izin alınması gerektiği (Rusya’nın yaptığı gibi) ya da Birleşmiş Milletler oylamasına ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyor. Birinci seçeneğin mümkün olmadığını söyleyen Raşid, ikinci seçeneğinse Yemen örneğinde de olduğu gibi yapılabileceğini söylüyor. Raşid’e göre asıl zor olan soru ise, ikinci soru. Bu soruda dikkat çekilen nokta ise, hedefin neden ‘katil Esed rejimi’ değil de IŞİD olduğu. Raşid bunu üç noktaya değinerek açıklamaya çalışıyor; başta Suudi Arabistan Suriye’nin komşusu olmadığı için direk Esed rejimine karşı savaş açamamaktadır. Ayrıca IŞİD’le mücadele etmek sadece askeri bir operasyon olmadığı gibi, dahası siyasi bir anlam taşıyor. Zira böyle bir operasyon Raşid’e göre, Rusya’nın ve İran’ın bahane olarak kullandığı IŞİD’le mücadele söylemini de ortadan kaldırıyor. Son olarak Raşid, böylesi bir operasyonun gerçekleşmesi halinde muhalefetle savaşan IŞİD’in zayıflayacağı ve bu durumun muhaliflerin de lehine olacağını vurguluyor. Katar’dan yayın yapan Raya gazetesi ise Suudi Arabistan’ın açıklamasını memnuiyetle karşıladığını gizlemedi. Riyad’ın tutumunu olumlu olarak değerlendiren gazete, bu teklifin uluslararası toplumun hem IŞİD’e karşı mücadelesinde, hem de Suriye meselesinin çözümündeki samimiyetini ve ciddiyetini gerçek manada test edeceğinin altını çizdi. Gazeteye göre koalisyona dahil olan bütün devletlerin bu adımın önemi üzerinde müttefik olmaları gerekiyor ve müdahalenin Suriyeli sivilleri ve mültecileri rejimin hava saldırısından koruyacak olan güvenli bölge oluşturulması amaçlı geliştirilmesi gerekiyor. Rai el-Yevm gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdulbari Atvan konuyla ilgili yazısında, Suudi Arabistan’ın müdahale sebeplerine değiniyor. Atvan’a göre Esed rejiminin son zamanlarda hem kuzey Halep cephesinde hem de Deraa cephesinde Rus hava saldırıları yardımıyla sahada elde ettiği kazanımların, bu adımın arkasındaki en önemli neden olduğunu ifade ediyor. Atvan, söz konusu kazanımların tereddüt içerisindeki Suudi Arabistan ve Türkiye için ciddi bir meydan okuma olduğunu iddia ediyor. Öte yandan Atvan gönderilecek güçlerin amacının sadece IŞİD’e karşı olmayacağını, asıl amacın ise Halep’i kuşatmadan kurtarmak olduğunu öne sürüyor. Atvan yazısını, gelecek aşamalarda bütün bölgenin Suud’un macerası, hatta ‘kumar oyunu’ neticesinde dramatik gelişmelere sahne olacağını ima ederek sonlandırıyor. Suriye rejimi yanlısı Vatan Gazetesi ise Suudi Arabistan’ın açıklamasıyla alay ederek, Suudi Bakan’ın ifadelerini ‘çılgınlık’ olarak nitelendirdi. Gazete ayrıca, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in yanıt olarak verdiği açıklamalara da yer verdi. Açıklamada Muallim, ‘bu şaka olmalı’ diye yanıt vererek ‘hiç kimse Suriye’nin egemenliğini ihlal edemez, zira Suriye’ye saldıran kim olursa olsun, Suud ya da Türkiye, onları tabutlar içerisinde göndeririz’ ifadelerini kullandı.
İslam Ordusu Lideri Buveydani ile Röportaj
Suriye’nin önemli muhalif gruplarından İslam Ordusu lideri Ebu Hammam el-Buveydani ilk röportajını ‘Suriye Devrim Şebekesi’ne verdi. İlk röportajını Suriye Devrim Şebekesi Haber’e verme sebebini; “Suriye Devrimi’nin sembolü olması ve Suriye halkını muhatap almayı istemesi” olarak açıkladı. Buveydani, İslam Ordusu’nun kurucu lideri Zehran Alluş’un Rus Hava saldırısında öldürülmesinin ardından yerine getirilmişti.Röportajda ön plana çıkan önemli noktalarsa şöyle; Ebu Hamam, İslam Ordusu’nun Zehran Alluş sonrası duruma dair sorulan bir soruya; ‘İslam Ordusu’nun oturmuş bir yapıya sahip olması sebebiyle Alluş’un ölümüne rağmen herhangi bir kriz yaşamadığı’ şeklinde cevap verdi.İslam Ordusu’nun kontrol ettiği bölgelerde yaşanan bir takım tutuklama iddialarına yönelik; bu kişilerin hukuki bir süreç neticesinde tutuklandığını vurgulayarak, bu noktada şikayeti olanların yargıya başvurarak itiraz etmeleri gerektiğini belirtti. Ebu Hammam, medyada yer alan bu ve benzeri başka iddiaların, özellikle Razan Zaytun ve dört aktivistle ilgili öne sürülen suçlamaların İslam Ordusu’na yönelik siyasi ve karalama amaçlı olduğunu ifade etti.Röportajda diğer muhalif gruplarla iletişimin hiç kesilmediğini vurgulayan Buveydani, birlik içerisinde hareket ettiklerini söyledi. ‘Rejime neden yeni bir cephe açmıyorsunuz’ sorusuna; “kuşatma halinde olduklarını, anti tank ve uçaksavar silahlara sahip olmadıklarını, mühimmat ve silah eksikliği ve lojistik yardımların tamamen durmuş olmasını” hatırlatarak, buna karşın “rejimle yaklaşık 100 gündür aktif savaş halinde olduklarının” altını çizdi. IŞİD, Esed Rejimi, Rusya ve İran’ın aynı paranın iki yüzü gibi olduğunu belirten Ebu Hammam, Kalamun’da IŞİD ile mücadelelerinin, IŞİD’in bölgeden çıkarılmasına dek süreceğini ifade etti. Rejimi devirmek için her yola başvuracağını söyleyen Buveydani, hem sahada askeri olarak hem de siyasi olarak mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti. Hava saldırılarının devam ettiğini hatırlatarak, rejim ve destekçilerinin siyasi çözümü istemediklerini öne sürdü. Suriye’nin özellikle güneyde, Şam ve çevresinde önemli bir güç olan İslam Ordusu, hali hazırda uzun süredir Şam çevresinde rejimle savaşıyor. IŞİD’le de zaman zaman Doğu Kalamun’da çatışan grup, Suriye muhalefeti içerisinde siyasi etkinliğiyle biliniyor. Suudi Arabistan desteklediği öne sürülen grubun kurucu lideri Zehran Alluş, 25 Aralık 2015’te Suiye’nin başkenti Şam’da, Rus savaş jetleri tarafından düzenlenen hava saldırısında hayatını kaybetmişti. Alluş’un ölümünün ardından grup liderliğine Ebu Hammam(İssam el-Buveydani) getirildi. İslam Ordusu’nun temsilcisi ve eski lideri Zehran Alluş’un kardeşi Muhammed Alluş, Cenevre’de düzenlenen toplantıda Suriyeli muhalifleri temsil etmek için geçtiğimiz haftalarda Cenevre’ye geçmişti.
El Hayat: Kerry’den Suriye Muhalefetine Dayatma
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye muhalefeti ile Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta görüştü. Muhalif temsilciler Riyad Hicab, Muhammed Alluş, Salem Muslet, Safwan Akkaş, Abdulhakim Başşar da görüşmede yer aldı. El Hayat gazetesinin öne sürdüğü iddialara göre görüşmede Kerry, milli birlik hükümetinin kurulması ve anayasanın düzenlenmesi yönünde mesajlar verdi. Ayrıca, Suriye rejimi lideri Beşar Esed’in de katılacağı bir seçimin düzenlenmesi ve Cenevre görüşmelerinin bu şartlar ile gerçekleştirilmesi yönünde talebini iletti. Kerry, Riyad Hicab’a ‘bu konu üzerinde Rusya ile anlaştığını’ söyledi ve kurulacak hükümetin ‘geçiş hükümeti’ değil, tam tersi mevcut rejimin de dahil olduğu bir hükümet olacağını ifade etti. Esed’in yönetimden uzaklaştırılması, -Kerry’nin tavrından anlaşılacağı gibi- ABD için Suriye politikasında artık bir ön şart değil. Riyad Hicab, geçen ay Suudi Arabistan’da düzenlenen ve muhaliflerin katıldığı konferansta oluşturulan komisyonun lideri seçilmişti. Buna karşılık bazı muhalif gruplar, eski Suriye Başbakanı olan Hicab’ın böyle bir göreve getirilmesinden dolayı rahatsızlıklarını beyan etmişti. Hicab’ın bu göreve getirilmesinin, ABD’nin “Esed’li çözüm” planının bir parçası olabileceği ifade ediliyor. Ayrıca Kerry, Riyad Hicab’tan PYD lideri olan Salih Müslim, Kadri Cemil ve Heysem Menna’nın muhalefet müzakere heyetine eklemesini istedi. Aksi takdirde BM özel temsilcisi De Misture’nin bu isimleri uzman veya müsteşar sıfatıyla görüşmelere davet edeceği kulislerde konuşuluyor. Yeni isimlerin görüşmelerde yer alması konusu ise muhalefet tarafından kabul görmüyor. Muhalefetin görüşmeler öncesi, kuşatmaların kaldırılması, hava saldırılarının son bulması, gözaltındaki muhaliflerin serbest bırakılması gibi şartları öne sürmesi ise Kerry tarafından reddedildi. Hicab’a göre Kerry’in mesajları Suriye muhalefetine bir ‘uyarı’ydı; “Müzakere heyeti ya bu şartlarla Cenevre görüşmelerine katılacak, ya da muhalefete sunduğumuz destek son bulacaktır.” Yaşanan gelişmelerin kamuoyuna yansıması sonrası ABD Suriye Özel Temsilcisi Michael Ratney, bir açıklama yapma zorunluluğu duydu. Açıklamada BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı vurgulandı, Suriye muhalefeti ve Kerry arasındaki görüşmelerin bu kararın çerçevesinde gerçekleştirildiği belirtildi. Açıklamada ayrıca, ABD’nin tutumunun İran ile aynı olmadığı ifade edildi. Muhalefete verilen desteğin son bulması sözlerine ise şu ifadelerle açıklık getirildi: “Eğer rejim müzakere sürecini başarısızlığa uğratıyorsa, muhalefeti desteklemeye devam edeceğiz.” Ratney’in ifadeleri, aynı zamanda müzakerelerin muhalefet kaynaklı ‘sorunlar’ nedeniyle başarısız olması halinde ABD’nin Suriye muhalefetine desteğinin son bulacağı anlamına geliyor. Bütün bu sürecin ardından gelinen noktada ise, ABD’nin tavrı muhaliflerde büyük bir hayal kırıklığı yaratmış durumda.    
Riyad Konferansı’nın Arap Basınındaki Yansımaları
9-10 Aralık tarihleri arasında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen konferans, muhalefeti temsil edecek yeni bir yapı olan ‘Yüksek Müzakere Heyeti’’nin oluşturulmasıyla sona erdi. Konferanstan çıkan kararlar Arap basını ve özellikle köşe yazılarında geniş yankı buldu. Suudi Arabistan’ın el-Hayat gazetesinde yazan ünlü köşe yazarı Cemal Kaşıkçi köşesinde Riyad Konferansı’nın başarılı olduğunu savunarak, başarının en önemli sebebinin Heysem Menna ve Salih Müslim gibi isimlerin konferansa davet edilmemesinin olduğunu ifade etti. Yazara göre bu isimler konferansa katılmaları halinde konferansı adeta sabote edeceklerdi. Suudi Arabistan’ın bir diğer ünlü gazetesi Londra merkezli yayın yapan el-Şark el-Avsat’ın önemli yazarlarından ve eski el-Arabiya genel yayın müdürü olan Abdurrahman el-Raşid, Riyad Konferansı Suriye’nin geleceğini belirleyen şimdiye kadar atılmış en önemli ve en ciddi adımlardan biridir şeklinde değerlendirdi. Riyad Konferansı’na katılan ve SMDK üyesi olan Suriyeli gazeteci Fayez Sare ise ‘Riyad Konferansı Sonrası’ adlı yazısında konferanstan sonra atılması gereken adımlardan bahsetti. Sare’ye göre bu adımlar üç düzeyde atılmalı. Bu adımlardan ilki muhalefet düzeyinde olup muhalefetten katılmış veya katılmamış olanların konferanstan çıkan yapı veya kararları açık bir şekilde desteklemesi. İkinci düzeyde, Suriye halkının artık sorunu ancak siyasi bir çözümle sonuca ulaşılacağı fikrini benimsemesi. Üçüncü ve son düzey ise meselenin bölgesel düzeyde ele alınması. Burada Sare, Suriye halkının bölgesel dostlarını vurgulamakta, özellikle daha önce muhalefetin tek bir çatı altında olmamasından dolayı muhalefeti desteklemeyen aktörlere seslenmektedir. El-Arabi el-Cedid gazetesinden Husayn Abdulaziz, Riyad Konferansı’nın bütün muhalefeti birleştirmek için önemli bir adım olduğunu ifade ettiği yazısında, tüm bunlara rağmen bazı hususların muallakta kaldığını vurguladı. Söz konusu noktaları ise şöyle sıraladı: temsil meselesi ki burada bazı kişilerin konferansa katılması noktasında yapılan baskıdan bahsetmektedir. İkinci husus geçiş yönetimi heyetinin mahiyeti ve görevlerinin neler olacağı. Buna ek olarak Esed’in geleceğinin konferansın ardından muallakta kalan bir diğer konu olduğunu belirten yazar, son olaraksa ateşkes meselesinin açıklığa kavuşturulmadığını yazısında ifade etti.    
Cevlani’nin Açıklamalarının Suriye Muhalefetindeki Yansımaları
Geçtiğimiz Cumartesi akşam saatlerinde Suriyeli Orient News kanalı tarafından yayınlanan ve Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed el-Cevlani’yle gerçekleştirilen “basın konferansı” Suriye içinden ve dışından farklı tepkilerle karşılaştı. Özellikle Riyad Konferansı’na yönelik açıklamaları ve Özgür Suriye Ordusu’na dair yaptığı açıklamalar kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Riyad’da 9-10 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen ve Suriye muhalefetini bir araya getirmeyi amaçlayan konferansı Suriye Devrimi’ne ihanet olarak niteleyen Cevlani’nin sözleri, özellikle konferansa katılan muhalif grupların mensupları tarafından tepkiyle karşılandı. Riyad Konferansı’na katılmanın şüpheli bir durum olduğunu ifade eden Cevlani’nin gazetecilerin itirazlarına karşın “kendini şüpheli bir duruma düşüren, ancak kendini suçlamalıdır” sözlerine sosyal medyadan da tepkiler yükseldi. Nusra karşıtlığıyla bilinen daha önce de çeşitli defalar Nusra’ya yönelik eleştiriler yönelten “Muzamcer eş-Şam” adlı twitter kullanıcısı Salil el-Mecd, El Kaide’nin de İran’la ilişkisi olduğu iddialarını gündeme getirdi ve Taliban’ın konferanslara katıldığını söyleyerek Cevlani’nin kendiyle çeliştiğini öne sürdü. Muzamcer eş-Şam(Salil el-Mecd) Suriyeli Ahmed Eba Zeyd ise, Cevlani’nin kullandığı dili ve söylemi eleştirerek, ‘diğer grupları ihanetle suçlamak ve askerlerini provoke etmek üzücüdür’ ifadelerini kullandı. Ahmed Eba Zeyd Cevlani’nin sözlerine yönelik Suriye’deki muhalif gruplara mensup bazı isimler de itiraz etti. İdlib merkezli eski Sukur’uş Şam lideri ve daha sonra Ahrar’uş Şam’la gerçekleştirilen birleşmenin ardından Ahrar’uş Şam(İslam Cephesi)’ın Şura Konseyi başkanı olan Ebu İsa eş-Şeyh, Cevlani’nin ‘Doğu Guta’da yapılan ateşkese karşı olduğunu ve buna karşı çalışacağını’ ifade ettiği sözlerine karşılık, Nusra Cephesi’nin başka yerlerde rejimle ateşkes anlaşmalarını kabul ettiğini ileri sürdü. Ebu İsa eş-Şeyh Nusra Cephesi karşıtlığıyla bilinen İslam Ordusu grubu siyasi büro üyesi Muhammed Bayrakdar ise, Cevlani’nin ÖSO’ya yönelik sözlerine karşı ‘İslam Ordusu Özgürdür, Özgür Ordu Müslümandır’ sözleriyle karşılık verdi. Doktor Muhammed Bayrakdar Nusra liderinin en çok tepki çeken sözlerinin başındaysa “Özgür Suriye Ordusu diye bir grup yok” sözleri oldu. Buna karşılık gerek sosyal medyada, gerekse muhalif bölgelerde bu sözler tepkiyle karşılandı. Buna karşın Cevlani’yle gerçekleştirilen basın toplantısına katılan ve söz konusu meseleyle ilgili soruyu soran Suriyeli gazeteci Muhammed Faysal Cevlani’nin sözlerine açıklık getirmek için sosyal medyada bir paylaşım yaptı. Muhammed Faysal açıklık getirdiği sözler için; Cevlani’ye, Nusra Cephesi’nin ÖSO mensuplarını tutuklaması meselesiyle ilgili bir soru sorduğunu, Cevlani’nin ise “ÖSO diye bir grup yok, farklı farklı pek çok grup var. ÖSO bir slogan, bizler sadece bize karşı faaliyet içerisine giren bir takım yerel gruplara müdahale ettik” sözlerini kullandığını ifade etti. Muhammed Faysal’ın sosyal medyada paylaştığı açıklama Yine söz konusu açıklama, Suriyeli önemli muhalif aktivist ve gazeteci Hadi Abdullah tarafından da paylaşılarak, Cevlani’nin sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade etti. Hadi Abdullah da Cevlani’yle gerçekleştirilen basın konferansında yer almış ve Nusra liderine zor sorular yöneltmişti. Yaşanan olumlu ve olumsuz tepkiler bir yana, Nusra Cephesi liderinin açıklamalarının büyük bir ilgiyle karşılanması ve yankı uyandırması Suriye’de grubun ulaştığı etkinliği göstermesi bakımından anlamlı görünüyor.
Suriye’de Savaşın Yeni Cephesi: Güney Halep Kırsalı
30 Eylül’de Rus hava saldırısı ve İran’ın organize ettiği yabancı Şii milis güçlerin yığınağıyla başlatılan Halep’in güneyindeki muhaliflere yönelik saldırı dalgası hali hazırda muhaliflere karşı uzun süredir ciddi bir ilerleme gösteremeyen rejim için önemli bir hamle olarak ön plana çıkıyor. Geçtiğimiz mart ayında Suriye’nin kuzeyindeki İdlib şehrini ele geçirmek için muhalif İslamcı gruplarca oluşturulan Fetih Ordusu koalisyonunun hızlı ilerleyişi ve İdlib bölgesini Esed rejiminden tamamen ele geçirmesinin ardından rejimin Lazkiye ve Hama hattında yoğun bir baskı hissetmeye başladığı gözlemlendi. Özellikle yaşanan insan kaybı ve rejimin ana destek hattını oluşturan Lazkiye Hama bölgesine yönelik muhaliflerin oluşturmaya başladığı baskı sonucu Esed rejiminin savaşın başından beri ilk defa bu kadar ciddi bir tehditle karşı karşıya geldiği askeri uzmanlarca da ifade edildi. Bu gelişmenin ardından Esed rejimine destek veren Rusya ve İran arasında gerçekleştirilen görüşmelerin ardından Esed rejimine sahada aktif destek verme kararı çıktı. Yaz aylarında İranlı Kudüs Güçleri komutanı Kasım Süleymani’nin Moskova ziyareti sırasında hazırlandığı öne sürülen plana göre Rusya yoğunluklu olarak hava kuvvetlerini, İran ise kara güçlerini Suriye’ye göndermeye başladı. Lazkiye, Hama ve Halep’te yoğunlaşan bu yeni konuşlandırmanın ardından muhaliflere karşı yeni bir saldırı dalgası başlatıldı. Bu kapsamda Rus Hava bombardımanına ek olarak Halep’e konuşlandırılan binlerce İranlı asker ve Iraklı Şii milis 19 Ekim’den itibaren geniş çaplı bir saldırıyla güneye doğru ilerleme başladı. Amerikan Wall Street Journal gazetesine de yansıyan haberlere göre yaklaşık 7 bin İranlı ve 20 bin Şii milis güçlerin son dönemlerde Suriye’ye gönderildiği çeşitli kaynaklarca dile getiriliyor. Bu yeni saldırı kampanyası kapsamında ilk aşamada Halep’in güneyinde bir süredir donmuş olan hattı yarıp Azzan Dağı’na ulaşan Şii ağırlıklı güçler, kısa sürede Balas, Kafr Abid, Cebel Erbain’e ulaşarak ele geçirmeyi başardı. Aynı ofansın daha batı yönündeyse han Toman’ın doğsundaki Wadi ve Abtin ele geçirilerek güney-batı yönlü ilerleyiş sürdürüldü. Hama ve Lazkiye’nin aksine bu saldırı hamlesine karşı hazırlıksız yakalan muhalif güçlerin yaşanan güçlü ve hızlı saldırı karşısında tutunamadıkları görüldü. Halep ve İdlib bölgesinde yoğunlaşan muhalif gruplar bölgeye takviye güçler gönderse de Kasım Süleymani’nin bizzat yönettiği ve Iraklı Şii milis gruplardan Hareketi Nuceba, Asaib Ehli’l Hak, Ketaib Hizbullah ve Afgan Şiilerden oluşan Hazara savaşçıların yoğunlukta olduğu Liva el-Fatimiyyun’un da dahil olduğu rejim yanlısı kuvvetler batı yönlü ilerleyişine devam etti. Muhaliflerin başarısız kontra hamlelerinin ardından Şii güçler Hadir ve El-İys’e ulaşmayı başardı ve ülkenin güneyini kuzeyine bağlayan ana M-5 karayolunun hemen yanındaki ICARDA ve biraz daha kuzeydeki Zeytan’a kadar ulaşmayı başardı. Bu hamleye karşı muhaliflerse en önemli lojistik ve ikmal yollarından M5 karayolunun tehlike altına girmesi üzerine büyük çaplı bir seferlik ilan ederek Güney Halep’e yığınak yapmaya başladı. İdlib merkezli Fetih Ordusu koalisyonunun da dahil olduğu muhalif grupların kapsamlı seferlik çağrısı üzerine binlerce savaşçının güney Halep’e gönderilerek ilerleyen rejim yanlısı güçleri durdurma hamlesi başlatıldı. İlk aşamada M5 karayoluna ulaşan Şii milisleri ICARDA, Barqum ve Zerba’dan çıkaran muhalifler, Zaytan,’dan el-Ays’in batısına, Banis’ten Aziziye’nin güneyi ve oradan Cebel Arbain’e kadar bir hatta rejim yanlısı güçlerin ilerleyişini durdurduğu görüldü. Gerçekleştirilen kontra saldırılarla bazı kazanımlar elde  etmeyi başaran Fetih Ordusu ve ÖSO’ya bağlı muhalif güçler, şimdilik M5 karayolunun rejim yanlısı güçlerin eline geçmesini önlemiş görünüyor. Buna karşın el-Ays ve Hadir’den İran destekli Şii milislerin çıkarılmaması halinde M5 karayolunun muhalifler için güvenli olması hala riskli görünüyor. Havadan yoğun Rus bombardımanı ve karadan İran’ın organize ettiği Şii grupların hızlı ve güçlü saldırı hamlesiyle önemli bir ilerleyiş sağlayan rejim yanlısı güçlerin ABD iç savaşında Kuzeyli General Sherman’ın savaşın kaderini etkileyen cesur hamlesine benzer bir taktik izlediği düşünülüyor. Amerikan iç savaşında Kuzeylilerin ordusunda yer alan General William Sherman’a bağlı kuzeyli güçlerin beklenmedik bir biçimde Atalanta’dan yola çıkan ve iki ana hat halinde ilerleyip güneylilerin hatlarını yararak doğu kıyısında bulunan Savannah şehrine ulaşmasıyla son bulan Sherman’s March to the Sea(Sherman’ın Deniz Yürüyüşü) ya da Savannah Campaign(Savannah Seferi) adıyla askeri tarihe geçen hamle, ABD iç savaşının kuzeylilerin lehine sonuçlanmasında büyük bir rol oynadı. Düşman hatlarında kesintisiz bir ilerleyişle denize ulaşmayı hedefleyen bu hamleye karşı çıkılsa da, General Sherman’ın kararlı tutumu sonucu yürüyüşe geçilmesi kararı alındı. 15 Kasım 1864 yola çıkan kuzeyli birlikler, yaklaşık bir ay sonra 21 Aralık’ta Savannah’a vararak operasyonu başarıyla tamamladılar. Kuzeyli güçlerin ilerleyişi karşısında Georgia’da ikiye bölünen güneyli birliklerse, ağır bir yenilgiye uğramış oldu. General Sherman’ın bu hamlesi ise Amerikan İç Savaşı’nda kuzeylilerin güneylilere karşı üstünlük elde etmesinde önemli rol oynayan askeri hamleler arasına girdi. Mevcut Suriye tablosu içerisinde ise rejim yanlısı güçlerin güney Halep operasyonuyla Sherman ilerleyişine benzer bir askeri taktik izlediği görülüyor. Her ne kadar General Sherman başlangıç noktası olan Atalanta’yı terk ederek ilerlemiş olsa da, rejim yanlısı güçlerin hamlesi de muhalif hatları yararak ikiye bölmeyi amaçlaması bakımından benzerlikler arzetmekte. İdlib’te uzun süredir tuttuğu hattı kaybeden Esed yanlısı güçler, muhaliflerin Türkiye sınırından Hama’nın içlerine kadar kesintisiz bir hakimiyet alanı oluşturması karşısında oldukça güçlü bir baskı hissetmeye başladı. Muhaliflerin Eylül itibariyle Hama’da başlatmayı düşündüğü Hama Operasyonuna karşı bir hamle olarak rejim yanlısı güçler güney Halep’te ilerleyerek söz konusu bu saldırı hamlesini akamete uğratmayı amaçlıyor. İran ve Şii milis grupların ağırlıkta olduğu rejim yanlısı güçlerin hızlı ilerleyişinin amaçları arasında M-4 ve M-5 karayollarının kesiştiği ve muhalifler için oldukça hayati bir önem sahip olan Sarakıb olabileceği düşünülüyor. Bir diğer hatta ise hızlı bir ilerleyişle muhaliflerin kuşatması altındaki Keferya ve Fua’ya ulaşmak isteyebilecekleri yorumu da yapılabilir. Böylesi bir senaryonun gerçekleşmesi halindeyse Suriyeli muhalif grupların ciddi anlamda varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kalacaklarını öngörmek mümkün. Yine M-5 karayolu boyunca daha güneydeki Ebu’z Zuhur Askeri Havalaanı’nın da muhtemel hedefler arasında yer alabileceği söylenebilir. Tüm bu gelişmelere karşın rejim yanlısı güçlerin bu hamlesinin ne kadar başarılı olacağı ise şüpheli. Güney Halep’te gerçekleştirilen yeni saldırı dalgasının neredeyse tamamen havada Rus, karada ise İran Ordusu’na bağlı güçler ve Şii milislerin olması ciddi bir dezavantaj oluşturuyor. Rejimin insan kaynaklarını tüketen 5 yıllık savaşın ardından artık büyük oranda İran’ın desteği ve yabancı Şii milis güçlerin insan gücüne ihtiyaç duyması, uzun vadede bu ilerleyişin kalıcı olma ihtimalini zora sokan etkenler arasında. Yine ilerleyişin muhalif güçlerin ve güçlü Fetih Ordusu koalisyonun merkezi İdlib’e yönelik oluşu burada karşılaşılabilecek direniş de göz önünde bulundurulduğunda oldukça güç görünüyor. Şii milis güçlerin ve İran Ordusu mensuplarının yoğun olarak Şii söylemleri ön plana çıkarması ve Sünni camilere asılan Şii semboller gibi eylemlerse Sünni nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgede büyük tepkilerin oluşmasına neden oluyor. Öte yandan Lazkiye, Gab Ovası ve kuzey Hama’da rejimin Rus desteğiyle başlattığı saldırı hamlelerinde yaşanılan başarısızlık ve geri çekilmenin güney Halep’te de tekrarlanma ihtimali söz konusu. Muhalif gruplarınsa bu saldırı dalgasını da püskürtmesi halinde Hama ve Halep’te yeniden rejim yanlısı güçler üzerinde güçlü bir baskı oluşturacağı yorumları yapabilmek mümkün. Tüm bu yaşananlar karşısında Halep’in güneyindeki rejim yanlısı güçlerin saldırı kampanyasının geleceğini ise, önümüzdeki haftalardaki kritik gelişmelerin belirleyeceği söylenebilir.    
Riyad Konferansı Sonrası Karmaşa
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Suriye muhalefetine mensup farklı kesimlerden yüzden fazla kişinin katıldığı ve 9-10 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen konferansın ardından yaşanan karmaşa sürüyor. Konferans sonucunda oluşturulan 34 kişilik müzakere heyeti, perşembe gününe kadar 15 kişilik bir ‘müzakere delegasyonu’ oluşturmakla görevlendirildi. Söz konusu delegasyonsa Suriye muhalefetini Suriye rejimiyle yapılacak müzakerelerde temsil edecek. Oluşturulan Yüksek Müzakere Heyeti’nde hem Suriye içi, hem de Suriye dışından siyasi ve askeri grupların temsilcileri yer almaktadır. Buna göre; Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) 9 kişiyle, Ulusal Koordinasyon Komitesi 5 kişiyle, Suriye içerisindeki askeri gruplarsa 10 kişiyle temsil ediliyor. 10 kişiyle temsil edilen askeri gruplar gerek kuzeydeki, gerekse güneydeki muhalif gruplardan gelen temsilcilerden oluşmakta. Bu kapsamda her cephe 4’er kişiyle temsil ediliyor, Ahrar’uş Şam ve Ceyş’ul İslam grupları ise 1’er temsilciye sahip. Kuzey cephesinden ayrıca Türkmen Dağı’nda aktif olarak yer alan İkinci Sahil Fırkası ve Gab Ovası’nda faaliyet yürüten ÖSO gruplarının oluşturduğu Ceyş’un Nasr’ın birer temsilcisi yer alıyor. Güney cephesi ise bünyesindeki dört ÖSO grubu temsilcisiyle katılım göstermekte. Ahrar’uş Şam’dan ‘Çekilme’ Açıklaması Riyad Konferansı’nın son gününde konferansa temsilci gönderen Suriye muhalefetinin sahadaki en etkili güçlerinden birisi olan Ahrar’uş Şam Hareketi yaptığı bir açıklamayla konferanstan çekildiğini açıkladı. Konferansın ortaya koyduğu perspektifin Suriye devriminin ilkeleriyle ve İslami prensiplerle çeliştiği ifade edilen açıklamada, Suriye rejimine yakın kişilerin konferansa davet edilmesi de eleştirildi. Grup daha önce de konferansa dair çekince ve rezervlerini ifade eden bir açıklamayı daha önce yayınlamıştı. En son çekilme açıklamasının ardından kısa bir süre sonra çeşitli medya organları Ahrar’uş Şam temsilcisinin konferansın sonuç bildirgesine imza attığını öne sürdü ve bu gelişme grup içerisinden ve dışından farklı tepkilerle karşılaştı. Grubun önemli liderlerinin yer aldığı isimler twitter hesaplarından yaptıkları açıklamalarla bunun gerçeği yansıtmadığını ve konferanstan çekilme kararlarının geçerli olduğunu ifade ettiler. Ahrar liderlerinin itirazlarına karşın bazı medya organları Riyad Konferansı’na Ahrar’uş Şam’ı temsil etmesi için gönderilen Labib Nahhas’ın sonuç bildirgesini imzaladığını öne sürdü. Buna karşın bu iddia hala daha pek çok Ahrar kaynağı tarafından reddediliyor. Konferans sonrası Suriye muhalefeti içerisinde yoğun tartışmaların yaşandığı öne sürülüyor. Son olaraksa bu tartışmalara konferansa başından beri karşı olan Suriye muhalefetiyle birlikte rejime karşı savaşan El Kaide’ye bağlı Nusra Cephesi lideri Muhammed el-Culani Suriyeli basın mensuplarına yaptığı açıklamada verdiği demeçlerle katıldı. Konferansı ihanet olarak niteleyen Nusra lideri, bunun Suriye devrimine karşı bir komplo olduğunu öne sürdü. Tüm bu tartışmaların içerisinde ise Riyad Konferansı’ndan çıkan sonucun bir başarı elde edip edemeyeceği hala belirsizliğini koruyor.