Analiz
Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Etkileri
Orsam’ın hazırladığı raporda; Suriyelilerin Türkiye’de yarattığı toplumsal, ekonomik, siyasi ve güvenlikle ilgili etkileri inceleniyor. Suriyeli ağırlayan her ilin kendi demografik yapısı, ekonomisi ve siyasi ortamından kaynaklanan özel durumu ve bu nedenle sınır illerindeki özgün durumu ele alan şehir analizleri de çalışmada yer alıyor. Tam metne ulaşmak için tıklayınız. 
İnsanlığın Kaybı: Suriye’deki İç Savaşın İnsan Hakları Boyutu
Yavuz Güçtürk tarafından hazırlan raporda Suriye’de yaşananlar, insan hakları bakış açısıyla değerlendirilmiş. Rapor artık birer istatistiki veriye dönüşmüş Suriyeli insanların acılarından kesitler eşliğinde bir Suriye fotoğrafı çekmeye ve farklı belgelerde yer alan vakaları bir araya getirerek tarihe not düşmeye çalışmakta. Tam metne ulaşmak için tıklayınız.     
IŞİD – PYD Çatışmasının Sıcak Cephesi: Ayn El-Arab (Kobani)
Can Acun ve Hüseyin Öner tarafından hazırlanan analizde; ‘PKK ve PYD’nin Esed Rejimi ile olan ilişkisi ne zaman başladı? IŞİD neden PYD’yi hedef alıyor? Ayn el-Arab’ın IŞİD’in eline geçmesi bölgedeki dengeleri nasıl etkiler?’ gibi sorulara yanıt aranmış. Çalışmada öncelikle Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinde Esed Rejimi’ne karşı başlayan ayaklanmanın ardından ortaya çıkan tablo kısaca anlatılıp, PYD’nin ortaya çıkışı ve gelişimi, Esed Rejimi ile olan ilişkisi ve muhalif gruplarla olan çatışmasına değinilmiş. Burada PYD’nin ve IŞİD’in girmiş oldukları ittifaklar ve devamında gelişen çatışma ortamı ve Ayn el Arab (Kobani) üzerinde yoğunlaşan hâkimiyet mücadelesi incelenmeye çalışılmış.
Neo el-Kaide: Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)
Can Acun’un kaleme aldığı analizde Irak ve Suriye’de etkinlik kuran IŞİD nasıl ortaya çıktı? Örgütün temel felsefesi nasıl şekillendi, amaçları neler, liderliği kimlerden oluşuyor? El-Kaide ile nasıl ayrıştı? Sorularına yanıt aranmış. IŞİD’e dair Türkçe yazılmış ilk eserlerden olan çalışma örgüte dair en derli toplu Türkçe kaynak görüntüsünde. Tam metne ulaşmak için tıklayınız. 
Suriye’de Ölü Sayısı 470,000
Suriye’de yaşanan savaşın bilançosunun tahmin edilen rakamların çok daha üzerinde olduğu ortaya çıktı. Syrian Center for Policy Research (SCPR) tarafından hazırlanan rapora göre, ülkede yaşanan savaş boyunca hayatını kaybedenlerin sayısı 470,000’i buldu. Suriye’de yaşanan savaş sırasında direk ya da dolaylı yollarla 470,000 kişinin hayatını kaybettiği açıklanan raporda, 1.9 milyon kişi ise savaş sürecinde yaralandığı belirtiliyor. Rapordaki tahminlere göre ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 11,5’luk bir kısmı savaşta hayatını kaybetti ya da yaralandı. Mart 2011’de başlayan savaş sonucu 2010 yılında tahmini yaşam süresi 70 yaş olan ülkede, bu rakam 2015 yılında 55.4’e düştü. Savaşın ekonomik maliyetininse 255 milyar dolara ulaştığı ayrıntılı verilerle ortaya konuyor. Raporda belirtildiğine göre savaşta hayatını kaybeden 470,000 kişiden 400,000’i savaş süresince yaşanan şiddetten kaynaklı nedenlerle öldü. Geriye kalan 70,000 kişi ise savaş kaynaklı yetersiz sağlık hizmetleri, ilaç, yetersiz beslenme, barınma, hijyen v.b. pek çok nedenden kaynaklıyor. Raporla ilgili İngiliz The Guardian gazetesine açıklamalarda bulunan Rabia Nasır, araştırma metodu olarak oldukça titiz çalıştıklarını ve belirtilen rakamlar konusunda oldukça emin olduklarını kaydetti. BM’nin verdiği rakamların ülkede yaşanan savaşın bilançosuna dair gerçek rakamları yansıtmadığını belirten Nasır, BM’nin tahminlerinin düşük olduğunu ifade etti. İngiliz The Guardian’ın konuyla ilgili 11 Şubat 2016 tarihli haberi BM, bundan 18 ay önce, 2014 yılı sonunda Suriye’de yaşanan savaşta ölenlere dair rakamları ‘tutmayacağını’ açıklamıştı. O döneme kadar BM’nin sağladığı verilere göre ülkedeki savaşta 250,000 kişinin hayatını kaybettiği kaydedilmişti. Geçtiğimiz Çarşamba günü Uluslararası Kızılhaç’ın Halep’e Rus destekli rejim saldırısı sonucu 50,000 kişinin evlerini terk ettiğini açıklamış ve acil yiyecek ve suya ihtiyaç olduğunu belirtmişti. SCPR’ın ayrıntılı raporunda yer alan verilere göre 2010 yılında Suriye’de ölüm oranı bin 4.4 iken, bu rakam 2015 yılına gelindiğinde binde 10.9’a yükseldi. Tüketici fiyatları geçtiğimiz yıl yüzde 53 oranında artarken, savaş boyunca 13.8 milyon Suriyeli işini kaybetti. Yine verilen rakamlara göre ülke nüfusunun yüzde 45’i mülteci durumuna düşerken, bu rakamın 6.36 milyonluk kısmı ülke içerisinde, 4 milyonluk bir kısmı ise ülke dışında sığınmacı konumuna düştü. Suriye genelinde sağlık, eğitim ve gelir düzeyi dramatik bir biçimde gerilerken, yalnızca 2015 yılında fakirlik oranı yüzde 85 arttı.
Cenevre’ye Ramak Kala Askeri Komutada Değişiklik
Son günlerde Suriye’de rejim tarafından askeri komuta kademelerinde gerçekleştirdiği bazı değişiklikler dikkat çekiyor. Genel teamüllere göre söz konusu değişiklikler normal şartlarda Temmuz ve Aralık aylarında yapılıyor. Buna karşın son değişikliklerin hem Cenevre müzakerelerinin gölgesinde gerçekleştirilmiş olması, hem de muhtelif cephelerde yaşanan hareketliliklerin ardından gelmiş olması anlamlı bulunuyor. Komuta kademesindeki değişikliklerin kuşkusuz en önemlisi Cumhuriyet Muhafızları Komutanlığı’nda yaşanan değişim. 1976 yılında kurulan Cumhuriyet Muhafızları Tugaylarının ilk komutanlığını Beşşar Esed’in annesinin kuzeni olan Adnan Mahluf yapmış olup, bu tugaylar Suriye ordusunun en donanımlı ve Esed tarafından en çok güvenilen tugaylar olarak bilinmektedir. 28 Ocak’ta Esed’in aldığı kararla yine Esed’e yakınlığıyla bilinen Tümgeneral Talal Mahluf’un, Tümgeneral Bedii Ali’nin yerine komutan olarak atanması, Esed’in daha güvenilir isimler arayışı içerisinde olduğu yorumlarına yol açtı. Özelikle Cenevre müzakere sürecinde Suriye’nin geleceğinin inşası gündemdeyken bu değişikliğin yapılması dikkat çekiyor. Esed tarafından gerçekleştirilen bir diğer önemli değişiklikse, Alevi olan Albay Zeyd Salih’in Cumhuriyet Muhafızları komutan yardımcılığına getirilmiş olması. Benzer bir biçimde Suriye Ordusu’nda İkinci Kolordu’nun başına Tümgeneral Aves Aslan atandı. Kendisi de Alevi olan Aslan’ın babası eski Genelkurmay başkanı emekli Tuğgeneral Ali Aslan. Tuğgeneral Ali Aslan, Baba Esed’in de en çok güvendiği, az kişiden biri olarak biliniyor ve halen Cumhurbaşkanlığı sarayında askeri müsteşar olarak görev yapmaya devam ediyor. Bütün bu atamaların yanı sıra bir diğer çarpıcı gelişme ise Humus’ta yaşandı. Özellikle rejimin büyük oranda kontrolü ele geçirerek muhalifleri şehir merkezinden çıkarmasının ardından nispeten daha sakin olan Humus şehrinde, son günlerde meydana gelen bombalı saldırılar büyük bir sarsıntıya neden oldu. Son olarak 26 Ocak’ta iki bomba yüklü araçla düzenlenen saldırının onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açması, rejime destek veren Alevi mahallelerinde büyük bir gerginliğe neden oldu. IŞİD’in üstlendiği saldırıların ardından Alevi mahallelerinde gösteriler düzenleyip barikatlar kuran protestocular, rejim ve Humus’taki askeri komutayı sorumsuzlukla suçladı. Buna karşın Alevi kesimin desteğini önemseyen Esed, 28 Ocak’ta Humus Güvenlik Komutasının başında yer alan Tümgeneral Luey Malla’yı görevden alarak, yerine Tümgeneral Cemal Süleyman’ı getirdi. Rejim kadrolarında son olaraksa Askeri İstihbarat Birimi’nde bir değişikliğe gidilerek, birimin başına Tümgeneral Refik Şehade getirildi. Son dönemlerde teamül dışı gerçekleştirilen değişikliklere bakıldığında, özellikle Esed rejimine sadakatin esas alındığı gözlemleniyor. Değişiklikler daha dikkatle incelendiğindeyse, amacın hem daha güvenilir isimlerin kritik pozisyonlara getirilmesi ve askeri komutada müzakereden sonraki aşamalarda tehdit oluşturabilecek isimlerin uzaklaştırılması, hem de Alevi kesimin Esed’in arkasında konsolide edilmesini garantileme hamlesi olduğu anlaşılıyor. Öte yandan söz konusu atamaların Cenevre müzakerelerine ramak kala gerçekleştirilmiş olması, Suriye rejiminin hala uyumlu ve Esed’in bütün eklemleri kontrol ettiği imajı vermeye yönelik olduğu yorumlarına yol açıyor.
Çok Denklemli Kuzey Halep Cephesi
Suriye’de uzun süredir devam eden iç savaş, 2014 Ocak ayı itibariyle yeni bir evreye girdi. IŞİD’le Suriyeli muhalif gruplar arasında başlayan çatışmalar ülke geneline yayıldı ve IŞİD özellikle ülkenin batısındaki muhalif kontrolündeki bölgelerden çıkarıldı. Rakka ve doğu Halep’te kendine kontrol alanı oluşturmayı başaran IŞİD’se, zaman içerisinde ülkenin doğu bölgelerindeki başta Deyr ez-Zor ve Haseke olmak üzere bütün muhalif bölgeleri yutarak muhalifleri buralardan çıkarmış oldu. Çatışmanın Erken Dönemdeki Seyri 2015 yılında IŞİD’le muhalifler arasında Halep’in kuzeyindeki hat dışında çok fazla bir cephe kalmadı. Zaman zaman Doğu Kalamun’da yaşanan çatışmalar ve Deraa, Şam bölgesinde IŞİD’e bağlı grupların muhaliflerle girdiği çatışmalar hariç, çatışmaların ana ekseni kuzey Halep cephesi oldu. Zaman zaman Halep’in kuzeyinde belli değişiklikler ve pozisyonların el değiştirmesinin ardından genel olarak el-Errai’den el-Bab’a uzanan bir hatta IŞİD hakimiyet alanı oluşturarak batıya doğru ilerlemeye başladı. 2014 Ağustos ayında Ahtarin’den, Türkmen Bare’den ilerleyerek İhtimlat’a ve Dabık’a kadar uzanan bir bölgeye ulaşmayı başaran IŞİD’in ilerleyişi uzun süre burada durduruldu. 2015 yazına gelindiğindeyse IŞİD’in saldırıları tekrar artmaya başladı. Muhalif bölgelerde çatışmanın ana eksenini oluşturan Savran-Mare hattındaki baskı gün geçtikçe artmaya başladı. Özellikle Esed rejiminin Halep’in Şeyh Neccar bölgesindeki ilerleyişi ve muhalifleri bu bölgelerden çıkarması, muhalifleri stratejik açıdan oldukça dezavantajlı bir pozisyonda bıraktı. IŞİD’in 2015’teki Taarruzu Özellikle muhaliflerin İdlib’te rejimle önemli çatışmalara girdiği bir dönemde, IŞİD pragmatik bir strateji izleyerek bu fırsattan yararlanmaya çalıştı. Yine aynı dönemlerde rejimin Halep Başköy, Rityan hattındaki taarruzları muhalifleri zor durumda bırakırken, IŞİD bu anları fırsata çevirmeyi başararak ilerleyişini sürdürdü. 31 Mayıs 2015’te IŞİD, muhaliflere yönelik düzenlediği intihar saldırıları ve ardından Savran’a yüklenmesiyle bölgeyi ele geçirmeyi başardı. Türkiye sınırı boyunca pek çok köyü de ele geçiren IŞİD, muhaliflerin bölgedeki son kalesi Azez’e 45 km. kadar yaklaştı. 30 Temmuz’da IŞİD’in el-Nusra Cephesi’ne ait bir kontrol noktasına intihar saldırısı düzenlemesi ve saldırıda 7 el-Nusra mensubunun öldürülmesinin ardından iki grup arasında çatışmalar yaşandı. 9 Ağustos’ta ise yine IŞİD intihar saldırısının ardından düzenlediği saldırı sonucu Ummu Huş köyünü ele geçirmeyi başardı. Aynı dönemlerde konuşulan Türkiye’nin bölgede bir “güvenli bölge” oluşturma istediğine yönelik haberler üzerine el-Nusra Cephesi bölgeden çekilmeye karar verdi. 10 Ağustos’ta el-Nusra’nın bölgeden çekilmesiyle IŞİD 27 Ağustos’ta yeni bir saldırı dalgası başlatarak Mare’ye kadar sokulmayı başardı ve şehri üç yönden kuşattı. Son olarak 9 Ekim’de ise IŞİD muhaliflerin Halep Piyade okulu civarındaki uzun ve ince hatta elinde tuttuğu bölgeye saldırı başlattı. Oldukça ince bir hat olan bu bölgeden bir yandan IŞİD, öbür yanda rejim tarafından kuşatılmış olan muhalifler geri çekilmek zorunda kaldı ve mevziler büyük oranda IŞİD’in eline geçti. IŞİD’in saldırısından istifade eden rejim güçleri de aynı bölgede yer alan bazı pozisyonları muhaliflerden aldı. Muhaliflerden Karşı Hamle IŞİD’in batıda Baragida, el-Bel ve Kafra gibi Bab el-Selam sınır kapısına kadar uzanması ve Azez’i tehdit etmeye başlaması üzerine Türkiye bölgedeki muhaliflere daha aktif bir destek verme kararı aldı. 2015’in son aylarında başlayan yeni karşı operasyon dalgasında Türkiye aktif olarak Howitzer toplarıyla IŞİD mevzilerini dövmeye başladı. Muhalifler durumdan istifade ederek Havar Kilis, Harcala boyunca sınırdan ilerlemeye başladı. IŞİD’in güçlü karşı saldırılarına rağmen muhalif gruplar yavaş olmasına karşın ilerleyişlerini sürdürdü. Mare Operasyon Odası, Ahrar el-Şam, Cephe Şamiyye, Sultan Murad Tugayları gibi muhalif grupların katıldığı karşı taarruzda muhalifler Dudiyan’a kadar ilerleyerek, Bağaydın, Halfatlı sınır köylerine kadar ulaştı. IŞİD’in yoğun karşı saldırılarına rağmen muhalifler hattı genişleterek Savran ve İhtimlat hattına yönelmeye başladı. Ancak IŞİD’in sürekli karşı saldırıları ve güçlü takviyeleri sebebiyle bölgedeki mevziler sık sık el değiştirdi. Sadece Kara Mazra köyü bir hafta içerisinde 5 kez taraflar arasında el değiştirdi. Son gelinen noktada ise Türk topçularının verdiği destekle muhalifler Dudiyan hattını yararak el-Rai’ye doğru ilerleyişini sürdürmek istiyor. Bölgenin Taraflar Açısından Önemi Muhaliflerin kuzey Suriye’de ellerinde bulundurdukları iki sınır kapısından biri olan ve Halep’in can damarı olarak nitelenen Bab el-Selam sınır kapısı sebebiyle, bu bölge Suriye muhalefeti açısından kritik bir öneme sahip. Suriyeli muhaliflerin güneyde rejim, doğuda IŞİD ve son dönemlerde batıda Afrin’den sürekli baskı yapan YPG-SDG saldırıları sebebiyle oldukça zor durumda kaldığı hatta adeta ölüm kalım savaşı verdiği gözleniyor. IŞİD için Suriye muhalefetine büyük bir darbe vurma fırsatı sunan bu hamle ise, bölgenin IŞİD eline geçmesi halinde Suriye muhalefetini çökmenin eşiğine getireceği ve özellikle Halep’te muhalif unsurların bütünüyle çıkarılabileceği bir senaryo anlamına geliyor. İlk çatışmaların yaşandığı dönemde IŞİD’in önemli bazı komutanlarını ( bknz. Hacı Bekir – Ebu Bekir el-Iraki) kaybettiği Tel Rifat ve IŞİD karşıtı grupların merkezi olarak bilinen Mare’ye intikam amacıyla da saldırdığı düşünülüyor. Sık sık videolarda bölgedeki muhalifleri tehdit eden IŞİD, sıklıkla muhaliflere karşı intihar saldırıları gerçekleştiriyor. Yine IŞİD’in kuzey Halep’i ele geçirmek istemesinde, bir takım dini motivasyonların da etkili olduğu sanılıyor. Bazı hadislerde yer alan Amik ve Dabık arasında yaşanacak “Melhame-i Kübra” (Büyük Savaşlar), IŞİD’in taraftarlarını motive etmesi açısından önemli gördüğü bir mesele olarak ön plana çıkıyor. IŞİD’in en önemli yayınlarından Dabık Dergisi de adını buradan alıyor. Söz konusu Dabık kasabası IŞİD tarafından 2014’te ele geçirilmiş ve bu sık sık IŞİD’in propaganda çalışmalarında işlenmişti. IŞİD, özellikle destekçilerinin motivasyonu açısından bu bölgeyi önemli görüyor ve bunun ilan ettikleri hilafetin meşruiyet kaynaklarından biri olarak sunuyor. Son dönemlerde PYD’ye bağlı YPG’nin de bölgeye yönelik bazı hamleleri olduğu gözlemleniyor. Özellikle IŞİD’i Ayn el-Arab(Kobani)’tan çıkararak ilerleyişini sürdüren YPG(daha sonra başka katılımlarla birlikte SDG) son aylarda Tişrin Barajı’nı ele geçirip Fırat’ın batısına geçmesiyle birlikte, Afrin’deki bölgeyle de birleşmeyi planlıyor. ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin yoğun destek verdiği SDG güçleri IŞİD’in ardından bölgede muhaliflere yönelik Afrin merkezli bazı saldırılar düzenlemeye başladı. Son günlerde Azez, Bab el-Selam’ı ele geçirerek doğuya doğru ilerlemek istediğini gizlemeyen SDG, bölgeyi bütün kantonların birleşmesi açısından oldukça önemli görüyor. Muhtemel Senaryolar Geçtiğimiz 30 Eylül 2015’te başlayan Rus müdahalesinin ardından Halep’teki dengeler yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Rus müdahalesinin kuzeyde özellikle IŞİD’le savaşan muhalif mevzilerini hedef alması dikkat çekiyor. Bölgede yoğunlaşan Rus hava saldırılarını fırsata çevirmek isteyen IŞİD’se karşı saldırılarla muhalifleri yıpratmaya devam ediyor. Yine son dönemlerde başlayan YPG-SDG saldırıları nedeniyle iki taraftan sıkışan muhaliflerin Kastello yolu boyunca sınır kapısına kadar ki hattı tutması gün geçtikçe zorlaşıyor. Son olarak rejime bağlı güçlerin kuzey Halep operasyonu ve Başköy’den ilerleyişiyle Nubl-Zehra’ya ulaşması ve buradaki muhalif hattı kesmesi, bölgedeki muhalifler için ağır bir darbe anlamına geliyor. IŞİD’in ve SDG’nin bu son durumu fırsata çevirerek muhaliflerin kuzeyde ellerinde kalan son bölgeleri de ele geçirmek isteyeceği düşünülebilir. Yine rejimin kuzeyde sıkışan muhaliflere yönelik saldırılarını sürdürerek Azez’e ulaşmayı deneyebileceği speküle ediliyor. Rejimin son dönemde Rusya’nın savaşa dahil olması ve bazı tahminlere göre Irak, Afganistan ve İran’dan gelen on binlerce Şii savaşçıyla önemli ilerlemeler kaydedebileceği tahmin ediliyor. IŞİD’in doğu Halep’te rejime ve SDG’ye karşı çok az bir direnç göstermesi ve hızlı çekilişi sebebiyle rejim el-Bab’a, SDG ise Menbic’e oldukça yaklaşmış durumda. Buna karşın IŞİD’in hala muhaliflere yönelik Mare hattına yığınak yapması ise, IŞİD’in muhalifleri daha öncelikli düşman olarak gördüğü yorumlarına yol açıyor. Yine muhaliflere herhangi bir hava desteğinin olmaması ve IŞİD’in diğer bölgelerde maruz kaldığı yoğun hava bombardımanları, IŞİD’i adeta muhaliflerin üstüne sürüyor. Aynı anda muhaliflere yönelik rejim ve Rus hava bombardımanı ise IŞİD’in işini daha da kolaylaştırıyor. Yalnızca Türkiye’nin sınırlı topçu desteğine sahip olan muhalifler, üç taraftan kuşatılarak bölgeden çıkarılmaya çalışılıyor. Hali hazırda sahada bulunan üç aktörün de (Rejim, SDG ve IŞİD) kendilerine öncelikli hedef olarak muhalifleri seçtiği anlaşılıyor. Muhaliflerin denklemden çıkarılmasının ardındansa, bölgedeki IŞİD unsurlarının tam uluslararası destek sağlanarak ortadan kaldırılacağı ön görülebilir. Hali hazırda el-Bab ve Menbic’i kaybetmek üzere olan IŞİD’in, kısa bir süre sonra bütün Halep’ten çıkarılarak Rakka, Deyr ez-Zor ve Humus-Badiye’ye sıkıştırılacağı anlaşılıyor. Muhaliflerinse hali hazırda İdlib merkezli bir ağırlığa dönüştüğü görülüyor. Muhalifleri, Halep ve Hama’da yeni hamleler gerçekleştirmedikleri takdirde oldukça zor günler bekliyor. Esed rejimininse kaybettiği insan gücünün ardından artık bütünüyle yabancı Şii milislere ve Rus hava desteğine bağlı olması, uzun vadede büyük bir handikap doğuruyor. Halep’in Sünni nüfus yoğunluklu bölgelerinde söz konusu yabancı Şii milislerinse ne kadar tutunabileceği şüpheli.    
Esed Rejimi ve PYD Arasında Petrol İlişkisi İddiası
Suriyeli Zaman el-Vasel gazetesinin elde ettiği ve 28 Ocak’ta yayınladığı belgelere göre, PYD’nin askeri kanadı YPG temsilcileri ve Esed rejimi arasında ortak bir ilişki olduğu ve bölgede bulunan petrol kuyuları ve tesislerinin Esed rejimiyle ortak çıkarlar çerçevesinde işletildiği iddia edildi. Suriye Petrol Şirketinden sızan altı belgeye göre Esed rejimi resmi kayıtlarda 2013 yılında Ocak ayından itibaren YPG güçlerini tanıyarak ortak çalışılacağı ifade edildi. YPG’nin temsilcisi Muhammed İbrahim İbrahim tarafından 27/01/2013 tarihi imzalı, Suriye Petrol Şirketi’nin genel müdürüne gönderilen belgede şu ifadeler yer alıyor: “Başbakanlığın 1/19429 sayılı 13/12/2012 tarihli, YPG temsilcileriyle Haseke Petrol Kuyuları Müdürlüğüne ait ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde bulunan (Keraçuk, Sevadiyat, Saide, Zariye, Alyan ve Babasi) petrol tesislerinin korumasına ilişkin kararın oylamasına dayanarak iş yapımı teminatından bizi muaf kılmanızı arzu etmekteyiz.” Diğer belgede ise söz konusu talebin iki gün sonra Suriye Petrol Şirketi’nin genel müdürüne iletildiğini gösteriyor. Belgedeki belirtilen petrol kuyuları Suriye’nin kuzey doğusundaki Rimeylan petrol alanında yer almakta. Suriye’nin petrol bakımından en zengin yataklara sahip bölgesi olarak bilinen bu kuyularda, Suriye’deki iç savaştan önce günlük 90 bin varil üretilmekteydi. Söz konusu rakam Suriye petrol üretiminin yüzde 25’lik bir kısmına tekabül etmekte. Sızdırılan belgelerle ilgili dikkat çeken bir nokta ise, Esed rejimi yetkililerinin kullandığı ‘Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgeler’ ifadesi. Özellikle Suriye’deki halk ayaklanmasından önce bu tür ifadelerden dikkatle kaçınan ve Kürt nüfusun büyük bir kısmına kimlik kartı vermeyen Esed rejiminin kullandığı bu yeni retorik, son dönemde rejim ve PYD arasındaki ilişkinin bir sonucu olduğu düşünülüyor. Özellikle 3. Cenova Toplantısı sürecinde PYD lideri Salih Müslim’in muhaliflerin müzakere heyetinde yer alması için baskı yapılmış, ancak muhalifler PYD’nin rejimle işbirliği içerisinde olduğunu öne sürerek bu teklifi reddetmişti. Esed rejimi ve PYD’ye bağlı YPG’nin hali hazırda Haseke ve Kamışlı uzun süredir birlikte hareket ettiği biliniyor. Tamamen PYD-YPG kontrolündeki bölgede hali hazırda rejime bağlı kurumlar, askeri üstler ve havaalanları bulunmaya devam ediyor.  
Cephe Şamiyye ve Suvvar el-Şam’dan Birleşme Kararı
Suriye’nin kuzeyindeki Halep civarında aktif olan Cephe Şamiyye ve Suvvar el-Şam grubu yayınlanan bir bildiriyle birleştiğini açıkladı. Açıklamaya göre Suvvar el-Şam bundan sonra Cephe Şamiyye katılacak. Açıklamanın detayları şöyle; “Birleşme ve safları sıklaştırmanın özellikle bu aşamada zorunluluğuna inanarak mevcut riskleri ve meydan okumaları idrakiyle devrimin ruhunu tekrar canlandırmak. Bizler Suvvar el-Şam Tugayları ve Cephe Şamiyye olarak birleştiğimizi ve bütün seviyelerde siyasi, askeri ve idari olmak üzere bütünleşmemizi ‘Cephe Şamiyye’ adı altında ilan etmekteyiz. Halkımızın hür ve saygın yaşam hayallerini gerçekleştirmek için kutlu devrimimizin hedefleri ve ilkelerine taahhütlerimizi yinelemekteyiz. Diğer bütün gruplardaki kardeşlerimizi birleşmeye davet ediyoruz.” Suriye’de Aralık 2014’te geniş bir koalisyon olarak kurulan Cephe Şamiyye, yaşanan ayrılıkların ardından 2015 Nisan ayında faaliyetlerini durdurmuş, Haziran ayına gelindiğindeyse tekrar faaliyetlerini sürdürmeye başlamıştı. Halep çevresinde İslamcı ve ÖSO gruplarının birleşimiyle oluşan Cephe Şamiyye, bölgede rejime, IŞİD’e ve zaman zaman da YPG’ye karşı savaşıyor. Nispeten yeni ve daha ufak çaplı bir oluşum olan Suvvar el-Şam’ın ise, Ahrar el-Şam’dan ayrılan bazı isimler tarafından kurulduğu biliniyor.    
Yabancı Savaşçılar
Rapor Yabancı Savaşçılar Soufan Group Aralık 2015 Daha önce (2014 yılında) buna benzer bir rapor yayımlayan Soufan Group, resmi ve gayri resmi reklamlara dayanarak eski belgileri güncelleyip bu raporu sunmakta. Rapora göre şimdiye kadar Suriye ve Irak’a giden ve IŞİD’e katılan yabancı savaşçıların sayısının 27,000 ile 31,000 olduğunu ve bunların 86 devletten geldiğini tahmin etmekte.Rapor, yabancı savaşçıların en çok Tunus’tan (yaklaşık 6000 kişi) geldiğini, Türkiye’den ise 2100 kişinin IŞİD’e katıldığını, Rusya ve Kafkaslardan gelenlerin sayısınınsa geçtiğimiz yıl arttığından söz etmekte. Rapora ulaşmak için tıklayınız.