Suriyeli Mülteciler Krizi Bitiyor mu?
27 Ekim 2017

Yorum – Suriye Gündemi

 

Yakın tarihin en büyük mülteci krizlerinden biri olan Suriye İç Savaşı’nın ortaya çıkardığı iç ve dış zorunlu göç krizi, yaşanan iç savaşın yoğunluğunun azalmasına paralel bir biçimde, 2017 yılında büyümesini yavaşlattı. Nitekim Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 11 Ağustos 2017’de yaptığı açıklamada 2017’nin ilk 7 ayında yaklaşık 600 bin Suriyelinin terk ettiği köy ve kentlere geri döndüğünü açıkladı. Evine dönenlerin yaklaşık yüzde 93’ü Suriye içinde başka bir bölgeye göç etmek zorunda kalanlardan iken, yüzde 7’si ise Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak gibi komşu ülkelerdendi. Dönüş yapan Suriyelilerin yüzde 27’si gayrimenkullerini korumak için, yüzde 25’i ülkelerindeki ekonomik durumun düzelmeye başladığına inandıkları için, geri kalanlar ise göç ettikleri yerde ekonomi ve güvenlik daha kötüleştiği ya da uyum sorunu yaşadıkları için evlerine geri geldiklerini belirtmekte.[1] Bu gelişme her ne kadar umut verici olsa da Suriyeliler halen ülkelerini terk etmekte ve yakın zamanda evlerine dönüşünün önünde engeller bulunmakta.

Rakamlarla Suriyeli Mülteciler

2017 itibarıyla Suriye nüfusunun yaklaşık yarısı yaşadığı yerden göç etmek zorunda kalmış durumda. 6,3 milyon Suriyeli ülke içinde başka bir bölgeye göç etmek zorunda kalırken, 5 milyondan fazla Suriyeli ülke dışına çıkmak zorunda kaldı.[2] Toplam 11 milyonu aşan mülteci ile Suriye dünyada en büyük mülteci kaynağı ülke konumunda. 2017’de yaşanan geri dönüşlere karşın ülke dışına göç eden Suriyeli mültecilerin sayısı artmaya devam etmekte. Nitekim BM’nin Suriyeli mülteciler için oluşturduğu veri bankası, IOM’un açıklama yaptığı dönemden bu yana artış olduğunu gösteriyor. 6 Temmuz 2017 itibarıyla ülkesi dışında mülteci konumunda bulunan kayıtlı Suriyeli sayısı 5.136.969 iken 19 Ekim 2017 itibarıyla bu sayı 5.306.503’e ulaştı.[3] Bu nüfusun yaklaşık yarısını kadınlar ve 18 yaş altı çocuklar ve oluştururken, yaklaşık 460 bini Suriye’ye komşu ülkelerdeki kamplarda, geri ise kalanı kendi imkânları ile yerleşim merkezlerinde ikamet etmekte. Büyük bir kısmı Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’ta bulunan Suriyelilerin yaklaşık 970 bini ise 5 yılı aşkın süredir devam eden İç Savaş sırasında Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışarak sığınma başvurusu yaptı.

Kitlesel Geri Dönüşler Başlıyor mu?

Başta ev sahipliği yapan ülkeler olmak üzere, dünya kamuoyunda mültecilere ilişkin başlıca sorular “Ülkelerine geri döne(bile)cekler mi? Ne zaman ülkelerine dönecekler?” vb. şeklinde. Çoğu zaman ise mültecilik ile göçmenlik arasındaki fark göz ardı edilerek, bu kişilerin keyfi olarak ülkelerini terk ettikleri görüşü sıklıkla dile getirilmekte. Burada şu farkı açık bir şekilde ve sıklıkla dile getirmek gerekmektedir: Mülteci, ölüm korkusundan, tecavüzden, zulme uğrayacağından vb. haklı sebeplerle yaşadığı toprağı terk eden kişidir. Kendi iradesiyle, herhangi bir zorlama olmadan ekonomik, kültürel vb. nedenlerle yaşadığı yerden ayrılan göçmenden farklıdır. Kısaca, göçmen yaşadığı yerden ayrılmayı tercih ederken, mülteci yaşadığı yerden ayrılmak zorunda kalandır.

Bu çerçevede, Suriyelilerin mülteci olduğu ve yaşanan iç savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kaldıkları unutulmamalıdır. Bugün ise İç Savaş sona ermemiş sadece çatışmaların yoğunluğu ve çatışma alanları azalmıştır. Silahlı çatışma sona ermeden Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) gözetiminde kapsamlı bir geri dönüş programının başlatılmasına imkân yoktur.

Dönüşün Önündeki Engeller

Çatışmaların sona ermesi mültecilerin dönüşü için ilk adımdır. Bundan daha önemlisi ise mültecilerin evlerine dönebildiklerinde yaşayabilecekleri bir yere ihtiyaçlarının olmasıdır. Ülkenin en büyük ikinci kenti Halep başta olmak üzere birçok yerleşim yerinin iç savaş sırasında büyük ölçüde yıkılması ve altyapının büyük oranda tahrip olması nedeniyle kitlesel bir göç kısa vadede gerçekleşemez. Hâlihazırda ülke nüfusunun yarıdan fazlasının insani yardıma muhtaç olduğu göz önüne alınırsa, barınma, sağlık, beslenme gibi alanlarda altyapının yeniden kurulması yıllar alacaktır. 2. Dünya Savaşı sonrası yürürlüğe konan ve Avrupa’nın yeniden imarını amaçlayan Marshall Planı benzeri bir programın Suriye için de uygulanabileceği yönündeki öneri ise sadece çatışmaların sona ermesi ile değil siyasi bir uzlaşma ve asgari istikrar gerektirdiği için kısa vadede uygulanabilir gözükmüyor.[4] İç Savaş sırasında yaşanan ölümlerden büyük ölçüde sorumlu olan, buna rağmen iktidarını koruyacağı öngörülen Esed rejiminin mültecilerin geri dönüşü için ne derece teşvik edici olacağı da tartışmalıdır.[5]

Geri dönüş için altyapının kurulması durumunda ise güven ortamının sağlanması gerekecektir. Mülteciler geri döndüklerinde herhangi bir baskı görmeyeceği konusunda kendilerini güvende hissetmezlerse gönüllü olarak geri dönmeyeceklerdir. Nitekim İç Savaş süresince büyük kayıplar yaşayan gerek Suriye Ordusu gerekse YPG-SDG gibi silahlı grupların geri dönen Suriyeli genç erkekleri zorunlu askerliğe sevk etmesi, gittikleri bölgeyi kontrol altından tutan rejim ya da diğer silahlı güçler tarafından işkence ya da infaz edilmeleri olasılığı[6] ve etnik ve dini gerilimler nedeniyle saldırıya uğrama korkusu Suriyelilerin geri dönüşünün önündeki ilk akla gelen engellerdendir.

Mültecilerin sığındıkları ülkelerde kalış süresinin uzaması ile ülkelerine geri dönüşü arasında da ters orantı bulunmaktadır. BMMYK’nın raporu da, 2016 yılında dünya genelinde 60 milyonu aşkın mülteciden sadece 500 bininin ülkelerine geri dönebildiğini belirtiyor.[7] Suriye İç Savaşı öncesi dünyanın en büyük mülteci kaynağı ülke olan Afganistan geri dönüş konusunda bir diğer örnek. Afgan mülteciler 1979’daki Sovyet işgalinin ardından ülkeden kaçmaya başlamışlardı. 2002 yılından beri BM ve uluslararası kamuoyunun desteği ile milyonlarca Afgan ülkesine dönmesine karşın, halen komşu ülkeler Pakistan ve İran’da 2,5 milyonun üzerinden Afgan mülteci yaşamakta.[8]

Özetle, Suriyelilerin ülkelerine dönüşleri başlamış olsa bile kitlesel geri dönüşler için henüz erken olduğu, onlara ev sahipliği yapan ülkelerdeki siyasetçiler ve medya mensuplarınca dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede, mültecilerin orta ve uzun vadede ülkede kalacaklarından hareketle entegrasyon için  eğitim, iş hayatı, güvenlik vb. birçok alanda eşzamanlı ve koordineli kapsamlı çalışmalar yürütülmelidir. Vatandaşlar ve mülteciler arasında olası gerginliklerin önüne geçmek için mültecilerin uzun bir süre daha geri dönemeyeceği, dahası iyi yönetildiği takdirde göçün bir “sorun” değil eğitim, kültür, ekonomi vb. her alanda topluma katkı sağlayabilecek bir değer olduğu her kesime anlatılmalıdır.

Yavuz  Güçtürk
Lisans ve yüksek lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarih Bölümünde tamamladı. İnsan hakları alanında çeşitli sivil toplum örgütlerinde raportör ve uzman olarak çalıştı. Halen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümünde doktora çalışmasına devam etmektedir.

Dipnotlar

[1]   “Over 600,000 Displaced Syrians Returned Home in First 7 Months of 2017”, IOM Press Release, 11.08.2017.

[2]  “Syria Emergency”, UNCHR, 30.05.2017.

[3]  “Syria Regional Refugee Response”, http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php, 25.10.2017.

[4]   Stephanie Nebehay, “No Syrian ‘Marshall Plan’ but rather protracted war: Red Cross”, Reuters, 02.06.2017.

[5]   Jeff Crisp, “It’s Far Too Early to Talk of Return for Syrian Refugees”, Chatham House, 10.08.2017.

[6]   Malak Chabkoun, “Can refugees return to Syria, as many want them to?”, Al Jazeera, 30.07.2017

[7]   “Global Trends: Forced Displacement in 2016”, UNCHR, 19.06.2017.

[8]  Belquis Ahmadi ve Sadaf Lakhani, “The Afghan Refugee Crisis in 2016”, The United States Institute of Peace, 27.02.2017.